10 Aralık 2010 Cuma

anlam

Anlam aramadığım anda anlamı hissettim.

30 Ekim 2010 Cumartesi

bu sabahın anlamı yaş 5 iki çoçukta

Sabah yatakta pelte olma kararı aldıgım gün iki, az da olsa hemne uyanmayıp, yatakta durup biraz aptal aptal tavana bakıp, ben kimim burası neresi, gibi kendime telkin yaptıktan sınra fırladıgım telefonda, ki önce acamadım telefonu, taksiyi beklerken, bulamadım diye, telefonun öbür ucundan bana oglunun kendince hayata adalet katıp, kendinden büyük insanalra yer vermek için birinci sıraya oturmak istediği halde, ikinci sıraya oturmasını ögretmeninin farketedip, annesi ile paylaşması  bugünüme anlam kattı.

Aynı şahış, 5 yaşında, annesini gecen günlerde, arabanın arka koltugundna öne dogru kafasını uzatıp, anne, beni insanlar içinde sesli sarılarak öpmeni istemiyorum. Öpmeni istiyorum ama sadece asansör, arabada ve evdeyken..kibarca, yanlız olabilecekleri anları saymış.

Tatlı gözleri gülünce iplik arkadasımıza okulda hayranlığın negatif dışavurumuna bir örnek olarak ise, kaba kuvvet uygulanmıs hem de 5 yasında bir kız tarafından, annesi okula gittiğinde konuyu çözmüş ki, aşkına karşılık alamayan kızımız, önce bizim oğlumuzun tshirtünü çizmiş, o da yetmemiş birde makasla kesmiş.

Bu çoçuk hikayalerinde neden mi anlam buldum, iplik hayatı boyunca kendine göre bir adalet yaratıp ikinci sıraya oturup, saygılı ve haddini bilen bir adam olacak. Uyarıları her zaman yerinde ve tatlı olacak. çözümleri olacak bu hayata, inceden ve manalı. Diğer kız ise, muthtemelen hırs dolu bir iş kadını, karsılıksız sevemyecek bir kadın, istediği olmayınca da kesip, çizecek bir kadın olacak..

28 Ekim 2010 Perşembe

yagmur hayattır.

tüm gün ıslanıp kurayarak metrodan inen fransız tipli esmer kız, kendi kendine mırıldandıgını sanarken etraf ona öyle bir baktı ki, avaz avaz bağardıgını farketti o an. anlamı buldum, kendinden vazgecip, kendini başkasının hizmetine sokmak ve onun için ve baskası için birseyler yaptıgını görmek ve hayata gecirmektir diyordu.

tuhaftı, aklında da metrodayken son 3 hafta içinde rastladıgı en begendiği ikinci yönetmene 3 kez rastlaması idi, kendine söz verdi, bir kez daha rastaldıgında, yönetmene göre ilk görüş ona göre dördüncü, gelecek filmde rol lamak istediğini söyleyecekti, bu karara nerden vardın diye bu soru gelirse de hissiyat, diye cevap verecekti.

uzun zamandır aradıgı anlamı kendine yarattıgı yeni hayatının ilk günlerinde tanımlayıp tarif edemese de hissettiği ve kafa sesinin avaz avaz bir tonda hayata duyuldugunu hissettiği anda mutluydu.

ilk gördüğü taksiye bindi ve evinin yolunun tuttu.

25 Ekim 2010 Pazartesi

anlam

Bu fotoyu daha önce neden görmedim?

anlam

19 Ekim 2010 Salı

boylam enlem anlam

lam parantezinde ve sadece sana bagli senin nerde durduguna..

boylam enlem anlam

lam parantezinde...

anlam

Yaklasik bir yildir burdan anlam ariyorum.
Yaklasik 7 yasimdan beri anlam ariyorum  ki o yasimda anlami kardeslerimin olmasinda bulmustum.

An itibari ile farkettim ki hersey iki tarafli anlamli buldugun anda anlami yok oluyor
anlamli mi dedigim noktada kalmiyor anlam filan ortada
sen isin icinden cikmis oluyorsun cunku sen isin icinden ciktigin anda kendine disardan baktigin anda anlam yok oluyor.

16 Ekim 2010 Cumartesi

kendine paradoks..

Anlamak zorunda mısın nedenini?

Rüzgar gülü olsana duruma göre dön
Dönmediginde de dur!

Sor sorulari al cevaplari sonrasinda da sezgisel kavrayısı devreye alıp
acabalarda kaybol. Kendinden kop yardimi da ondan iste.

Olmaz.
Sumukten hallice, boka 5 kala bir ruh halinde dolanip da durma
sadece dur.

Neden?
Zorlamak bu kadar kendini?
Anlam aramak
anlamsizdir belki bu kadardir anlami yoktur veya degisiyordur hep anlam.
anda oldukca anlamlidir sonrasinda yoktur var sandığın.

Akıl yürütecek birşey yoktur belki
Akıl yoktur belki karsinda
Kimse yoktur belki karsında
Kendinlesindir.
Kendi bokunla kavga etme. Ya da birak o etsin, sen karisma.
Sen sümüklülüğü kabul ederken bazı hallerinde; belki o kendini her  halinde kabul edemiyordur.

Ne dersin?
Anlamli mi?
Soranin bir yüzü cevap arayanın iki yüzü kara.
Yat uyu rahat ol.

Yine de anlamak istiyor insan.

8 Eylül 2010 Çarşamba

ölüm

Aynen senin bedenin gibi ancak nefes almayan bir kişiyi tabutta görünce anlam sorugulaman geçiyor.
Bu diyorsun, tek gercek bu. Algılanaman acını hissettmen kabul etmen ve yokluguna inanman ve özlem.

7 Eylül 2010 kadim dost İstanbul Çağatay'ın babasını kaybettik. Tramway ile Sultanahmet'ten
sonraki durakları da keşfederek, etrafa bakarken, mekana ait, insanlara ait hissetmeden tam caminin önünde indim.

Kimse yoktu,bir saat erken gelmiştim, cami huzur vermiyor, orayada enerjisini insanlar mı getiriyor? Bayanlar kısmın girdiğimde dedikoduya sarmıs iki kadın, bana yargılayıcı bakışları, içerdeki havasızlık kokusu ve girerken mecburen yapmak zounda olduklarım.

Abdest alınan yerdeki anti hijyen görüntüler. Bahcesindeki türbelerin yanında iyi hissettim, 3 tane duam var,
onları yineledim, bir tanesi agzımdan farklı bir ifade ile çıktı ben de şaaşırdım, kendime bile söylemediğim bu isteğimi kabul ettim. Ve bir kez daha dilerken gülümsüyordum.

Bir anda birsey beni sola döndürdü, ve önce beli düşük pantalonu, dağanık sacları, tipik görüntüsü ile cagatay, tabutun en önünde babasını omuzlarında tasırken yüzünde ifade yoktu.

Sonrasında gelenlerle selamlaşıp sarılıp, sırt  sıvazlanıp,sarılıp bakındılar, kız kardes ağlamaklı, anne bazı gelenlerde kopuyor, genelde dik duruslu ritmi yüksek yürüyüşlü aynı cagatayın iskeletine sahip bir kadındı. Sevdim.

zaman gelip, önce erkekler arkada kadınlar durup, Çağatay Dener abimiz diyince, çok içlendim, hem istediğim birşey hem arkadasımın ismi, sevdiğim dıştan bakıp bana gelen hislerle ilgi geliştirdiğim kadın, kaç zaman önce oğluna kocasının ismini vermişti. Ne tatlı.

Kızkardeş dualarda ve tören sonunda çok ağladı, orda bende ağlamaya başladım. Bir kişinin en çaresiz ve değecek gözyaşları sanırım bu.Sevilen ve giden ancak bu dünyadana giden bir birinci derece akraba için, hele ki aralarında gerçek bir ilşki ve anne baba olmışlık varsa.İşte o bakta oturuş, karşıya bakınış, gözlerden yaşların ince ince akması ve boşluk. Bundan sonra hiç birşey aynı olmayacak. Yeri dolmayacak ancak, hayat devam edecek.

Hayat devam edecek.
Acı kısmı da anca beraber kanca beraber, b,z bir aileyiz diye büyütülürken, bazılarının erken ayrılış kararı, kısmeti.

Anlam bu.
Anlama aramıyorum, yaşıyorum.
Bardakda ne kadar su var ise o. Yarısı mı boş, yarısı mı dolu düşüncesi yok. Klişe o
Bardağın içindeki su kadar, tam o kadar.

3 Eylül 2010 Cuma

19 Ağustos 2010 Perşembe

anlamsızlığa razı olmayınca..

Anlam bulamadığında anlam aramaktan vazgeçip olanla devam etmezsen anlama ulaşıyorsun.
İçinden seni dürten her sese kulak ver, olumluya olumsuza, birbirini acık eden bu dürtüler
seni kendi gerçeğine götürürken, canını yakıyor gözükselerde çok geçmeden bir süre
kalacağın yere geldiğinde düne bile baktıgında aslında bir anlamı olduğunu görüyorsun.

10 Ağustos 2010 Salı

Bugünün anlamı

Anlam anlıktır.
Anla birlikte biter anlam, bir başka söylemde. Anladıgında da biter, anlam.
Ben bugün anladım.
Kendim gibi karsımda birini buldugumu düşündüğüm her an yanıldıgımı anladım.
Toplu yanılma toplu anlama ve üzerime yıgılan yük ve saskınlıktan sonra yapılan temizlik beynimde hücre temizliği, günümüzün henüz benim içinde ne işim oldugunu olabileceğimi anlamadıgımi facebookta temizlik ile gelen rahatlık, sistemin digital yansıması beni acmadı. Etrafımda bulundugrdugum insanların kriteri belli oldu bu kritere sahip olmayıp kriter delici bir içtenlik ve saflığını kaybetmemiş olma ihtimallerini bana göstermeleri dışında artık hiçbir kimse muhatap değildir. Kendileriile ilgili ise benimle temas etmesinler, evlerinden çıkmasınlar, neden sadece araba ehliyetile kullanılıyor ki, çalışma ehiliyeti, aşk yaşama ehliyeti, arkadaşlık kurma ehliyeti herseyin ehliyeti olsun, yapabilme yetine göre yap. Yapsın. Daha güzel dünya projesi.
sen ve sen gibilerden bir şirket acmak bir ada kurmak ve vizenin tek sartı sen ve senin gibi.

Bu yazıyı ban yazdırtan anlam formatı dısında yazdırtan gene kayalara carptıgım bir ask işi gönül işi. Gönlüme girmişte aslında pasif modda yaşamını sürdürmüş beni beslemiş, üzüldüğümde içimi açmış birine hissettiğim duygular. Uzaktan bana enerji vermiş veya ben ondan almısım ne zaman oraya gitsem iyi gelip cıkmısım, yazmısım yazmısım..

Sonrasında hayatımda görünce, yani dört gününde, ve bir sürede telimde, bunlar kısa olsa da önemli, gercek mi bilmiyorum. Zaman ile gercek mi anlaşılır, zaman ile gercek kardes.

Konustugum kişileri de degiştirdim, okuduklarını kendilerine göre ve kendi korku veya kendilerini düzletme çalışmalarından süzen ve ona göre fikirler verenlerle degil, yalın dinleyenlerle konusacagım.

Zaten konusma konusunda ciddi bir revizyonum var, konusmayacağım.

Son aşkım bana bunu ögretti, henüz bitmedi biraz daha var gerci ancak meydanı bende bos bırakıcam, buda bir tanıma bu da bir flirt, 4 karsılıklı gecen bence güzel baslangıclar duygu yüklü bakıslar ve öpüşme, incesinde vesonrasında tatlı mesajlar, sonrasında ki hanersiz gidiş, bu gişidte ilk 3 gün merak ciden sağlıgı merak, sonrasında da nasıl bu kadar sessiz kalabilr neden iletişim kurmuyor, kurar mı acaba nın merakı ile gecen bir 23 gün michael jordanın forma numarası mı bu..rakamlarla aram iyi degil sadece fptpgrafik hatırımda kalırlar, 23 gün ve toplam kac mesaj kimbilir, bazı üzüldüğüm yokolsun anlarında silmeseydim şu an elimde tatlı duygulardan oluşmus bir eser vardı..zamane gencliği askını smslerde anlatıyor zaar, mektıp olsalar kısa film olsalar olurladı..

hayatımın erkeğinin sahnesi varsa uyguni bende bir hoşum, kendime aşk tamam, çoçuklarıma baba tamam peki neden sahnesi olan bir erkek bana daha cekici, diyaframı gelişti solar pleksüsü dogal yoldan rahattır diye düşünmüyorum, elimdeki örnekler pek bir dost sevgi dolu iletişim göstergesi degil.
veya co kitap okuyor ve benden daha cok biliyor olması kriter.
cok güzel, aferim,

şu an 1994 yılıyla konusmaktayım bir o kadar keyifli ve gercek. Zaman gercegin kardeşi, burdan şu çıkıyor, çok çok az kişi gönlündeyikle olmuş, benim acı dediğim yolculuk alsında cok aklı basında bir mesele.

Sadece eskide buldugum iki durumda da üstüne gitmeyip ana göre başka kararlar aldım, birinde olmaz ingiltere dedim annemde de dedi, ikincide madem bunu secti görsün bakalm dedim

bu sefer yapmıcam, yapmak üzereydim peki kendin bilirsin demeyi, belki de bir bok bildikleri yok..
kafeslemek burda devreye giriyor,többeee tööbeeeee...hem bülbülü altın kafese koymuslar gene de vatanım vatanım demiş, ne işim vardı, yaş 20 ingiltere'de. dil görenir  olanı harikalştırır ve yazar olur viski icer biraya gömülür dogada gezer neler neler, tatillerde istanbul ...

sus.

cıktın gittin allahın unuttugu horuzlu kent deleware e aldın adamı karsına, o da seni seviyorumda cok imkansız gibi geldi ben işte dönsem askerlik ben alıstım hamburgere sana da asıkgım ama gecer dedi ne bok yicektin
sen hep hayallerinde karsılasıp öpüşüp they lived happliy ever after modundayken, ask üstüne ask askın sevgiye dönerken percin percin olusu, küçükken pişmaniye yiyip agzından püskütrmen gibi etrafadagılısı gibiyken
gercek hayat söyle oluyor, ailmeinde uygun buldugu benım yanlızlıgımı gideren bana cok iyi davranan bak bak
ve birbimize alıstık hem de zaten biz evlenelim,

ee baba n'oldu aşk?

sonra da bu kitle ask yok diye konusmaya baslıyor ve yayıyor bu duyguyu..
o kadar var ki..
siz yokusunuz! Varlıkta.

6 Ağustos 2010 Cuma

anlamı buldum

Anlamı buldugunuz noktada diger tarafa geciyorsunuz, sağdan buyrun lütfen diyen, beyaz gömlekli son aşkıma benzer bir adam hafif zıpır bir gülümse ile çağarıştı şu an hayalimde.

Anlam aramadığım noktada anlamı bulmuş olmam beni şaşırttı.
Anlamı gercekten ben ne olursam olayım, başkasının algısında buldugumda anladım.

Bu algıyı kabul etmediğimde kendi yanlızlıgımı kabul ettiğim noktada anlamı anladım.

Anlam arama. O da bir yanılsama.

5 Ağustos 2010 Perşembe

Hersey yuvarlak.

Ne güzel top gibi.

Bazen bazı konusmalar yapılır ve o konusmaları aynı bir sanatcının bir parcasyı kaydederkend ki düşüncesi ve onu daha sonraki seslendirmede duygusu aynı olmayacagı gibi sonrasında düşündüğünde aslında o konusmayı baska bir sekilde de anlayabilirsin.

Anlam haritasını cıkartırken tüm hikayelerin bir dairesel döngüsünü tamamlaması cok önemlidir. Acıkta kalan, kısımlar ruhumuzu yorar. Bir dolu acık halka ile nasıl kolye yapılamaz ise, bu sekilde halkayı tamamlamıs olusumlarda anlam haritasını bozar.

Ferhan Sensoy’un bir yazısında okumustum, Futbolda en sevdiği nesnenin top oldugunu birebir benim düşümcemde budur, hersey ona baglıdır. Topa.

Top yuvarlaktır, lafı. Hayatla ilgili basit bir gerceği oldukca yalın anlatmış, benim yukardkai paragrata anlamtak istediğimin net ifadesi.

Ne kadar kısa, o kadar öz.

30 Temmuz 2010 Cuma

yazılarıma gelen yorumlardan memnunum kaotik olması ile ilgili, ve ynında onu tamamlyaan aslında alısılmısın dısında kalan bır havada asılı anlam tam ıstedıgı sonuca gececekken pat baska yerde sonlandırma..kendı tarzında yazardı, yazar, okuyanı dusunmezdi,,bu da kendıme haksızlık bu denlı karsımı dusunen saygı duyan bırıyken sadece gosterme ve ıfade zorlugum var..
merak ettım lafı mesela,
ne manada..
edith piaf sen nasıl bir sessin..
dormir ....nerdeyse anlayacagım...
 bugun bu
geldıkce yazmaca...
ev toplama
fazlayı atma
verme diyelim..atma lafına kızıyor babam..
sadece baskalarının kullanımına sunma..ben o esyalara hakettıgım degerı veremedıgım ıcın

karsımda benden daha ınce ve ozenlı bir kısı var..ve daha kırılgan..
nasıl ozledım.

baba kız

babaları kızlarını gercek sevgi beslerse baskaları bu kızlara besleyemıyor mu acaba?
o erkeklerın babaları o erkeklerle nasıl bır ılıskıdeler acaba?
freud ile konusmak istediğim bir an.
rüyama girip anlatsa bana,
poseidon'da olsun.

29 Temmuz 2010 Perşembe

anlayamıyorum

Bir şeyi değerli kılan ona harcadığın zaman mı?
Nikah'a evcilleştrime töreni diye bilir miyiz?

Sorumluluk kendine olduktan sonra çevreye yansır
Kimse benim sorumluluğumu alsın istemem.
Kendine sorumlu olan yanımda olsun isterim.


Kafamın karıştığı nokta :

Ben bildiğimi bilirim ve söylerim.
Bazı durumlar oluyor herkes sana diyorum ama sen bilmiyorsun birsey diyor.
Bildigini bilmiyor gibi davranıp, aptal bir herkes biliyor da bilmiyor sarmalı olusturuyor.

Sonra sana bildiği konu ile ilgili soru soruyor, bende sen biliyorsundur diye düşündüm diye baslayan bir onun bildiğini bildiğimi belirten bir cümleyle ona sordugumda tam olarak değil de birseyler duymustum diyor, ve o noktada ben cidden gitmek, yok olmak, uzaklasmak istiyorum.

Nedenini ruh halini anlayamadığım için de sıkılıyorum
Tehlike canları kulaklarımda cınlıyor.

O noktada kendimden korkuyorum.
Biri olsun ve bu bana da oluyor desin gezegende ; tamam dicem ve rahatlıcam
İşte aşk tanımım bu.

Görünmeyeni görene hissedene gerçeğe aşık oluyorum.

27 Temmuz 2010 Salı

anlam aramamak üzerine..

Tanıdıklar manyak cıkmayacak diye bir kaide yok ki.

Damdan düşmüştün şimdi de kendi yakandan düş.
Düşünme. Düşme Düşle.
İçini rahat tut.

Tüm soruları kendine defalarca sorup sağduyulu egolu egosuz her versiyonda cevap vermedin mi?
Verdin.
Ona sormak istedin karşında adam buldun mu?
Hayır !

Manasız.
Öncesi ve sonrası diye bak ve bırak.
Ay ol yansıt.

Bırak.
Tatlılıkla yaklasan düzgün kişi de oydu.
Ansızın yok olan, saygı fakiri kişi de o.

Damdan düştün öyle teselli bul.
Düşle.
Kabul et.

Yat uyu rahat ol.

21 Temmuz 2010 Çarşamba

san"lam"

Konumuz : Sanmak, zan yapmak sonucu zannetmek.





Sanırım diye başlayan cümlelerde sanmasın. Başına sanıyorum kelimesini getirmen mazur göstermez gene de sanıyorsun. Kişiliğinin üzerinde tuttugun katman yetmiyor gibi bir de kelimelerini gizlemek. Demek istediğini demek yerine onu ağladalamak ve özünden uzaklaştırıcı kendini korumak adına, demiyim de ben sanıyorum diyip olmaz ise benden olmasın yaklaşımı. Yorucu. Gercek herzaman her zeka seviyesinde aynı gercek, senin algın onu çarpıtır çarpıtmaz o senin tercihin.



Sanma.

19 Temmuz 2010 Pazartesi

anlamadığında..

esas anlam oradadır belki.
anlam cıkaramadıgın noktada anlamı yok demekle.
Seni gecenin üçünde uyandıran bir enerji hissettiğine göre anlam
budur belki, alışmadığın bir formda karısına cıkan.
Cevapsızlığın anlamı kacan uykundur elinde somut hissedilen.



yazıyı yazdıktan sonra böyle bir yazıya rastlamak anlam katıyor, aradıgın cevabı sana veriyor, umut ve iç huzurunu hatırlaıyor, en özünde düşündüklerine yaklastırıp, uykuya davet ediyor ve rüyalara. aklımdan gecenlerin baska ifadesini görünce anlamlanıyor dünyam..




"It's very simple. Don't think about what you have heard here. Just don't think about what you think you've understood. And then that understanding will have a chance to flower. But the more you think about what you have understood, the more it's wasted."
Ramesh

zihin

tatlı not:

Kotumser bi enerji var uzerinde o kadar...




Hicbsey dunden daha iyi yada kotu değilse.
Dunden kotu yada iyi hissetmemiz zihnimizin bize oyunu deilmidir cekirge ?

28 Haziran 2010 Pazartesi

Dünün anları - 28 06 2010

Adem Baba, Fuat sacını kim kesti, derken, Kuaför demeye bin şahit, bana resmen önyargılı olursan böyle olur, işte sana yakışlıklı musevi erkek harikası hem de Mustafa isimli, yakışıklı kişinin kapıdan girmesi.
Elimde Fuat’ın davetiye, arabadayım, o, kuzenine davetiye vermeye gitmiş, bende henüz elime geçtiği için bakıyorum, aslında davetiye’yi görmüyorum,

Aklım sadece halam’da, ve olmayacaklarda, Zeki Müren, seninle aşkımız eski bir roman çalıyor, ve gözlerimden yaşlar akıyor.

Fuat araba’ya geliyor, bana mı aşıktın kanka n’oldui ne bu davetiye’te gözyaşları diyor, gülerken ağlamaya başlıyorum.



Komik.



Didem’e yakınız, kapıdan uğrayıp Leyla’yı bir göreyim diyorum, gene hisliyim, bana hepsi mor olan bir kaç dogum günü hediyesi almış, tam acarken gene gözlerimden yaşlar boşalıyor, Didem, ‘ hediyelere mi duygulandın? Diyor, gene kopuyoruz ve gülüyoruz, aslında gene aklımda halam’la ilgili haber..



Komik.



Uyandığımda Çağatay’ın online olması ve onunla bir saat konusup mutlu hissettmem, cektiğim dolunay resimleri ve sabah ışıkları ile memnun olmam.

24 Haziran 2010 Perşembe

senin işin zor.

anlam tanımlamasına, uygun bir yazı..
anlamak..


senin işin zor,
anlaman güzel, içim rahat.

kim ne anladı acaba?
işin zor diyen ne üstüne dedi,
anlaman güzel diyen ne üstüne anladı sandı?

anlamanın yolu ne?

aynı düşünmek mi?
aynı olmak mı?
çaba mı?
anladıgını görmek mi?
gördüğüne göre anlam çıkarmak mı?

bilmiyorum.
aynı sen kendinle bile aynı değilsin,
yarın sabah.

bugün düşündüklerin seni yarın değiştiriyor.

bihterin ölmesine üzülürken, şunu hissettim, aşk için ölen yok.
moralim buna bozuldu, aşktan da ölen yok..

Kim bunu tam da bu anlamda anladı.

evet ben bastım, diyebilme
ayak izin orda, sen yok desende..

gene konu şu;
ne değil?
nasıl?

ne'ler az cok aynı..
nasıllar ne'yi güzelleştiren.

isimler anlamlı.

20 Haziran 2010 Pazar

17 Haziran 2010 Perşembe

basit 16 haz

Ofisten cıktı, uykusuzlugunun verdiği uyusukluk ve aslında boşvermişlik hissi ile , yürümeye başladı, aclıgını hissetti, insan düşündüğüdür lafı geldi aklında, kimin dediğini hatırlamadı, sürdüğü kremlerin kana karsıtıgını da biliyordu artık, yedikleri
Kadar sürdükleri de iyi olmalıydı, kanına girecekti, sonunda. Bu bilgi eşliğinde beyninde hızlıca bir filtreleme gelişti ve anlar cagarıstı.

Tüm bunlar kafasında geçe dursun, kendine rozbif karabiberli kenarı ve peynir sandviç yaptırmıştı, mccormick dısını begendiği kırmızı biberinin fiyatı sormusi sandvic haırlanırken de ortama kokusu yayılmıs olan zeytinlerin hepsindne denemişti, en cok sevdiği hangisiydi, aklında bile yoktu. Elinde sandviz cıktı levent meydana,
Banka oturdu, yemeye koyuldu, her ısırısta baska düşünce gecti aklından ve yenından yeni yüzler gecti, herkes birbirine birseyler anlatmakta, ve diğerleri ile ilgili
Kısacası olan bitmiş ancak anlatırken yasatılıyor konularda.

Metro, ordan, tam Akkirman’a dönerken, kahve ceken can’a yenik düşülerek, yolun Amerikan hastanesine dogru cevrilmesi, Aydın Boysan kitabına başlayacak olmanın heyecanı, bir önceki tecrübeden biliniyor,iç rahat acaip akacak kitap ve esin verecek.
Koltuklar nemden kokuyor, ancak klima var serin derken yanıyor sağ kalca ve dize kadar, cünkü kahveyi yaratıcı bir hareketle üzerine döküyor, kupada tekbir damla kalmayıncaya kadar tüm kahve üzerinde ve bacaklarından dogru direk ayatkkabısının içinde, kana kesin karıstı, şimdi birine hohhh dese, güzel bir kahve kokusu yayılabilir.

Süpermen olmak lazım bazen diye gecirip, yanmıs olmanın verdiği sıcaklıkla, gidip üzerine esofmanlarını giyip geri geliyor yerine, halıya gökülmüş kahveler iyice havasızlıgı nem ile birleştirmiş ve kokuyor, kalkmaya karar veriyor.

Stüdyoya geldiğinde her zaman ki kişilerden farklı kişileri görmekten mutlu, kahve aldı kendine ve dısarı gecip kitaba devam etti, sonrasında 3 saat boyunca hayatında ilk defa gördüğü performansları izledi ve dünyanın ilk 5 inde olan “Theodoros Terzopulos “ ile arada Şahika Tekand'ın bilgilendirmeleri ile tanışmış oldu. 3 saati 2 vantilatör eşliğinde ve havasız bir yerde gecirebilmesi ile
fişek hızında taksiye yürürken içini heyecan sarmış, ve uyumaya baslamıstı bile. Heyecan içinde uyuyordu, beyni düşünüyor, izlediklerini kendi kendine sessiz, tartısıyor, yürürken uyunabildiğini hissederek, aynı rüyada kendini görmek gibi, sevdiği İstanbul’un içinden evine gidiyordu, algılarının bazılarını kapamıs sadece bazı fonksiyonlarını acık bırakmıstı. Uykusuzluktan dolayı ve sıcaktan dolayı böyleyken, bu hissi, aslında bünyesine kaydetmişken, norma sartlarda da geri cagarıp bu moda gelebilirdi.

Bu noktada, Şahika Tekand'a baslamanın ne dogru bir karar oldugunu düşündü, 2007’de aklına düşüp, 2010’da. İnsan faktörüne, gruplaşmaya ve bunu inkara ragmen, sevindi, ve herkesce bilinen, uyku moduna gecti.


Gördükleri ve hissettirdikleri ile iglili yazıyı da ilk iş yarın yazmak üzere, yatakla bir oldu.

14 Haziran 2010 Pazartesi

ekme biçme dünyası..

tüm camlar acık cicek düzenlemesi yapan aksam sivrisinek bicer.

13 Haziran 2010 Pazar

14 Haziran - Lavanta-

Lavanta ve çağarıştırdıkları, kelimeler ve çağarıştırdıkları, metaforlar..
Hayatı daha derin ve anlamlı kılıyorlar.

Bir saksı lavantaya karsı uyanmış olmak, insanı cok mutlu ediyor, bir bahce lavantaya karsı uyansam, söyle esintisi gelirken, kokusuyla yıkanmak, ordan gelen kokunun az önce cekilmiş olan cekirdek kahvenin kokusuna karısması..

...böyle bir karışımın beynine verdiği hislerle başlanılan bir gün olsun bugün.

....

11 Haziran 2010 Cuma

Anlaş"ma" üzerine;

Az önce farktama yaptım..
Farkederek saptadım.

İstediğin kadar acıkca ve dürüstce bir acıklama yap, ve ya acıklamada değil
Sen konusurken “gibime geldi” seklinde dinlemeler mevcut.
Bu da insana sunu düşündürüyor, zaten kafalarda senin anlatacagın ile ilgili bir fikir gelişmiş ve sonuca gitmiş, sen de orada, konusuyorsun.

Etrafta kaç sohbet hesapsiz, ve agzından cıkana göre ve tam da bu anda ve agzından döküleni anlama üzerine gelişiyor!

8 Haziran 2010 Salı

26 Mayıs 2010 Çarşamba

26 Mayıs -ektiğini biçmek ve Jessica Abla.

Hayırdır inşallah ya.


Okuduklarıma ağlamak, Cagan Irmak filmi izler gibiyim, şu sıralar,

Dün Emre’nin ablasının yazısı bir hüngürdetti. Bugünde Jessica Abla’nın.



Çok seviyorum ama uzaktan, bana dediğin hersey sensin sensin diyip durup, noluyo bana ya, neden böyle bir laf durmadan agzımdan cıkıyor, bana dediklerini kagıda yazıp bana ne hissettiriyor diyip saatlerce yazdıgım sayfaların sonunda o değil hem kendim cıkıyordu ve aramız bozuldugu için demek istemiyorum, aramız yok oldugu için ona bunu söyleme isteğimi içime atıyordum.

O günlerde de; ayna-ayna sensin-sensin derken, bu neydi derken, nil avunduk seminerleri aklıma gelmişti ve, jessica abla’yla olan bir dargın bir barısık, içinde sevgi olan bir sey nasıl bu kadar ucuzlaşır üzüntüsü ve kendini anlatamamanın verdiği hisle, önce kendine anlat, sonra dünya anlasın tadında sacmalarken, iyice egomun kurbanı mı oluyorum, aman tanrım, hayır bu ego degil, kendinle hallet, dünya anlar hisleri ile, kendime bir seri CD ve DVD ler aldım.

http://kitapci.icimdekiyolculuk.com.tr/

Yazdım yazdım calıstım.
Çalışıyorum.

Senaryo yazar gibi, yok hatta DVD’lerde sunulan sahne secimi cıkar ya, aynen onun gibi su ana kadar yasadıgım hayatımın bütün sahneleri bazı jessica abla’nın laflarıyla canlandı, kuzenlerimde bitti konu falan. Ağladım, ağladım ve yoruldum uyudum.



Bugün jessica Abla’nın yanımda gecisinde kısa göz göze gelişte, gözlerini kan canagı görmem üzerine, kıskandım sanırım benim de gözlerim az sonra kan canagı olmak üzere, çok dokundu. Girdim yazısını okudum. Çok sevindim. Birbirimize çok degerli bir konuda o kadar iyi gelmişiz ve kendimize olan yolculuga cıkartmısız..



İlk günden beri tetikleme üzerine baslayan arkadaslıgımız, tam tetik şu anda..Kendimize dogru.. Biribimize anlamadan kendimiz yasayıp degiştikce

Belki ikimizin arası da var olur.
Kendinle hallettiğin hersey sana geliyor. Kendisiyle derdi var lafı da burdan cıkıyor. Bu denli sevdiğim kendime ! yakın gördüğüm birinden o tepkileri almak bana çok koydu. Sen de mi Brutus! dedim, ve iyi ki de dedim, çalışmalara başladım.


Seni Seviyorum jessica abla, çok üzsende beni, şu an biliyorum ki, benim üzülesim ve o ettiğin lafları yiyesim varmış, yani içimde bir eyrde tuttugum o lafalrı sana bana ettiren enerjim..Sana şükür ve teşekkür.

23 Mayıs 2010 Pazar

23 Mayıs - FERHAN ŞENSOY

İçimden bir ses, git kendine sırt cantası al, at içine netbook'u, her sabah Bebek'te yürü. Sonrasında yaz.
İş gününe başlamadan önce kendi gününe böyle başla. En sevdiğin saatleri deniz kenarında geçir.

Pazar spontan gelişen peşpeşe programlardan sonra tek kaldıgımda, içimden gelen sese kulak verip, Atlas pasajına geçtim. Miss Pizza'nın mis pizzasından sonra, karısık geldi Atlas çok.

Halep pasajıa geçtim, çantam beni bekliyordu, netbook boyu, aldım. Attım çantaya.
Buraya kadar hersey normaldi, ta ki gözüm Ferhan Şensoy afişi ile flirt edene kadar, hemn 40 dakika içinde bir oyun vardı, hemde görmediğim bir oyun, ruh ve tramvay kelimeleri beni anında cekti, gözlüğümü unuttgum için en önden aldım yerimi ve girdim.

Bu sefer her zaman ki Ferhan izlemelerimden farklıydı.
Sahneye daha da yakındım ve seyirci değil de sahnede olmak istediğim beni üzdü.Üzmesi kendime kavgama neden oldu, neden 10 yıl once kalkısmadın, tamam işte şu an dogru bir yerde kurstasın, ne kursu ben artık sahneye cıkmak istiyorum, bir sürec evet ancak denize düşmek istiyorum. Hemen şimdi istiyorum, baksana Ferhan yaşlanmış, ya ölürse..Allahtan Şahika var, o taş gibi daha..

Kafamı susturup oyunun keyfine vardım, ruhumdan benimde 12 dakika da bir olmasa da , günde 3-5 defa tamvay geciyor..

Araya cıktıgımda, tüm posterlere ve üzerindeki ıslak imzalara özenerek baktım, yürüdüm arkalara dogru bir kapı acılır da içinden Ferhan Şensoy cıkar diye de korktum. Çıkmasından değil ona söyleyebilceklerimden korktum.

Nerden başlasam nasıl anlatsam durumu.  İstiyorum demek yeterli.
Nasılı bulunur.
Kitaplara bakarken bende olmayan bir kitap alıyım dedim.

Sonra çantamdaki çantalar ve sahaftan aldıgım 5 kitap, yanımda evden yolda okurum diye aldıgım 1 kitap fazla olur bir daha ki sefere dedim, sonra döndüm, 2 kitap arasında kalarak birini sectim ve sonra sectiğimi bırakıp, Falınızda Rönesans Var'ı aldım.

Kendi rönesansımı henüz yaşamadım, falımda var bu bir mesaj dedim!

Kitabı aldıgım kişi, oyundan sonra imzalatmak isterseniz bekleyin dediği an, rüyam geldi aklıma.
Oyun bitti, alkışlama kısmında gözyaşlarımı tutmadım.

İmza için geldi, ince bir adam kalmış, gözler derin, aksiyim ancak adamına göre havası var.
Kendi kalemimi uzattım, kalemim var dedi, sevgi ve dostluk imzansını attı.

Salon oyun ile ilgili begeni belirttim ve tesekkür edip, el sıkısıp cıkısa geçtiğim anda, durdum ve yakınları ile sohbetini dinledim.

Heyecanladım ve susmayı sectim. İçimi dökmedim. Dökecek kadar yakın hissettim, ruhen..

Şanşlıyım.

Evimde bu işlerle kendimi de işin içine katarak ilgilenmediğim zamanlarda kütüphanemde sadece cehov ve Brecht vardı, birsey bilmeden..Frued, ve Goethe. Hep çekitler beni.

Neden diyorum kendime iki tane var Godot'u beklemek bir ingilizce bir türkce.
Her iki dilde de bekliyorum demek ki.

Yazıp oynayan, yazıp yöneten..

Şahika Tekand ve Ferhan Şensoy'un yangında ilk kurtarılacaklarından olmak isitiyorum.

Falımda Rönesans Var!

Önce yazıcam.


Yedi kez çağarırım seni
Altısında gelme kal.
Ama yedincisinde söz ver.
Tek bir sözcükle gel.
Brecht.

22 Mayıs 2010 Cumartesi

anlam 22 mayıs

Anlam aramadan kendindeki tepkiyi anla.
Etkilenme alanını daralt.
Esas özgürlük bu.

16 Mayıs 2010 Pazar

17 Mayıs - .anlamak üzerine

Anlamıyorum demek de bir anlamdır.
Anlıyorum ancak aslında benim benim benim bu dediklerimi dicem demek ise ruh kanserine
davetiye cıkarmaktır.

Anlamıyorum.
Kabul görür.
Gercektir nettir ve dürüsttür. Bu üç deger her zaman sana geri gelir, artarak.

Anlamadıgını söyle
Anlamaya çalısmak ta meziyet. çabası zaten görülür.

Mor mu pembe mi diye sormak kadar basit, anladım anlamadım.

Anlamadıklarını kendi çapında kendi şu ana kadar anlamış olduklarına göre etiketlemek ancak seni yorar.
Anlamdıgın kişi senden 7 duymak istiyordur senin sadece 6 ya kadar bilgin vardır.
Sen de 7 yi görünce kacarsın.
Kediye benzemez hersey.
Kedi seven kediye benzeyebilir ancak o makul.

Kactıgın 7 sanırsın aslında 6 ya kadar bilmendir kactıgın yani kendin..

Kedi kendin..

Anladın mı?

12 Mayıs 2010 Çarşamba

Ruh saunası, düşünce duşu!

Etrafımda dengesizlikler ve dengesizliği denge etmiş kişiler var ve bana durmadan dengesiz diyorlar dediğim günlerden birinde, aynanın karsısında giyiniyordum.




Fark ettim ki, düğmelerimi yanlıs iliklediğimde aynada da yanlıs oluyor düğmeler, ancak ben o sırada aynadaki düğmelerden başlamıyorum.

Kendimdekini düzeltiyorum ve aynadaki düzeliyor.



Benzer olayların, hayatımı etkileme noktasınına geldiği o günlerde, bu konuda rol alan arkadaslara durmadan bana ne dersen sensin diyordum içimden gelen bir sesle. Okul zamanları gibi, bana ne, sensin o. Bana ne dersen sensin! Kendine bak!



Sonrasında ben aynayım sana, bende kendini görüp kaçasın geliyorsa bu kendinden kaçmandır, bende değil derken zaten kaçtmıştı.

Kaçması içten istediğim birseydi, sen gitsene dememle ben kacıyorum demesi eş zamanlı oldu.



İşte o an dedim ki, onda bende olan ne var?

Listeledim.



Sevmedim listeyi.

Sonra sevmesemde kabul ettim.

O kişiyle arakdas oldugum için kendime kızmaktan vazgectiğim gibi, şükrettim varlığına.



Sonrasında zamanında yapmıs oldugum bir aynalık çalışması aklıma geldi, bilincaltım bana yardım kuvvet, orada ögrendiğim, o zaman çok fazla takılmadıgım bir ögretiyi yolluyordu..



Kendinle konuş, onunla değil. O sadece bir figur. Sana bunu hatırlatmak için burda.



Her gün yıkanır gibi, sauna’ya girince terleyip sonra dusta tüm herseyi üzerimden akıttıgım gibi, ruhuma ve düşüncelerime de bu işlemi yapıyorum.



Ruh saunası ve düşünce duşu, günde bir saatimi alıyor.

Keyfime ve rastladıklarıma baglantılı sabah akşam da yapabiliyorum.



Durmadan sinir içinde olan güya sakin bir arkadasımın belli bir süre hayatımda yer kaplaması bunları bir kez daha hatırlamam içinmiş.



Artık biliyorum ki, ne zaman unutursam, gene bir kişi çıkıp aynı keyifsizliği bana yaşatacak.



Olan sivilceyi henüz olmadan sıkıp izi kalmadan, en büyük haline ulaşıp, şişip,

kendi patlamasına izin verip, içinden cıkan her türlü cerahati görüp, midem bulandıktan sonra, anladım demek..İzsiz.



İzi yok, deneyimi var .



Bu deneyimin bana en büyük hediyesi, kendi içime dogru başlattığım yolculuk.





Ben güzel, etraf güzel.

11 Mayıs 2010 Salı

Denize dökülen cümleler..

Evden sakince cıktım. Hızlıca yürüdüm ve vardım. Elimde tuttugum tüm kagıtları attım, atsanda kagıt oldugu için şöyle okkalı bir cupadank düşmüyr, havada kalıp kendine göre bir hızla tahmin etmediğin bir noktada denizin üzerinde kalıyor, yazılar akıyor ve gidiyor.




Aklıma 99 yılı, Mark’ın bana aldıgı kocaman kamlumbagı takdime dişi geldi, insna sevgisine tam istediği tavrı bulamayınca demek ki objeleri mektupları denize atma hissine kapılıyor.



Benim ilk defa oldu, bir kez de evine gidip, salonun ortasında atmıştım yazılı maktupları ama bana yazılanları atmıştım. Kendi eserimi daha önce denize hiç dökmemiştim.



Neyse Mark bana kızıp, sana aldıgım kambumlagı ya hemen gel al, ya da denize atıyorum demişti, hızlıca cıkıp Bebek kıyısından almıstım dev kaplumbagı. Şimde ne o kaplumbağa var ne de Mark.



İyilik yap denize at.

Sev, inan denize at.

Yaz çiz hisset, denize at.

Hissettiklerin için sevin, keyfine var cünkü yasıyorsun, bu kısım ne mutlu..

29 Nisan 2010 Perşembe

Deneyim; pazarlık yok! "29 Nisan"

Kalktı, önce kafasında yapacağı basit hareketi düşündü.
Sol yanında duran plastik beyaz sandalyeyi alıp sağ ynaına getireceksin ancak bombeli bir şekilde, yani kafanın hizasına gelecek bir yükseklikte, diger bir ifade ile

Şımararak, ay ben sandalyeyi şurdan alıyım da şuraya koyayım bari, dercesine.

Alıp, hop diğer tarafa plastik sandalye koymak. Basit.
Basit.
Basit oldugu için, birden fazla kez kendi içinde calsıtı hafızasına kazıdı o basit hareketi. Kendince komplike bir detay ekleme cabası da oldu. Allahtan vazgeçti bir süre sonra.

Şimdi, yavasca yap, en yavas halinde yap.
Hızın değişirse nitelik değişiyor.

Bahsettiğin konu kendi hayatından olsun,

Bahsettiğim konu acıklı değilken vucudun sonunda kadar gerilmesinden, yavaşlığından, ses kesiliyor, karnıma iniyor, ordan cıkmaya calısıyor ve cıkamıyor, nefes kesikleşiyor ve aglamak geliyor ve tutuyor kendini.

Oto sansür ve oto kontrol aramızda.

Öyle iyi bir noktaya geldi ki, tutmasa, hem anlattığı konuyu arındıracaktı belki de hemde tüm vucudunu.
Bırakmak lazım gelen yerde bırakmak, akmak bu. Vucudunu ve doganın ruhumuzun üzerindeki görüntüsü oldugundan vucudu dinlemek, ve çalıstırmak.

Doğayla olmadığı gibi, vücüdunla da pazarlık olmuyor!

22 Nisan 2010 Perşembe

22 Nisan

İişimiz budamak ve azaltmaksa..
Anlık sinir edebiyatına son!



Tüm gün hissettiklerimin özeti.
A heavy snowball  disappears into the sea, what a silence!

21 Nisan 2010 Çarşamba

22 Nisan Deniz Kabukları

Bizr zaman içinizden bir ses şimdiye kadar zaman gecirdin sanki sürüklendin diyor, sonra belirli olayların cereyan etmesi ile, düşününüşte bir mit değişikliği oluveriyor o sırada bir foto görüyorsun, deniz kabugunu dinlerken, bir araştırıyorsun, duydukların seni çok memnun ediyor ve bütünlüğe ve kendini tanıma yolunda gidişin daha keyifli hale geliyor.

Deniz kabuklarında duydugun dalgaların sesleri, uzak diyarlardan aldıgın haberler diye kurguların aslındakendi kan dolaşımımızın sesi.. ses efekti, iç bölümün basıncı ile dıs bölümün basıncı eş.

20 Nisan 2010 Salı

20Nisan"Acıbadem"

Bu öğlen, hasta ziyaretine gittim.


Hersey yolundaydı, ta ki, kastanenin kapısından girene kadar, Acıbadem’in asansör!ünü görünce zihnim bana bir oyun oynadı, yaşlar içinde kaldım.

Tazelendi tüm acım. Beynim sana sesleniyorum, neyi nereye nasıl kaydediyorsun ve bir anda salıveriyorsun, görünce mi, olmayan bir his geliyor, aynı tazeliği ile. Dedim ki, cansız binaların anlamı sadece orada yasadıgımız anılarla var.

Hala dedim, çıkınca, ormana dogru, etrafımda verdiğim degeri göremeyenlerin akıllarını okurken, içlerini anlama cabası gösterip, görünmeyene inanırken, beni duyar mısın acaba dedim? Her bokun telepatisi yerli yersiz oluyor da sana nasıl ulaşamayyım. O an insan büyü istiyor, sihir istiyor, filmlerde oldugu gibi, bir özüm

Sesi yankılansın istiyor ki, allahtan güneş gözlüklerim var ki, gözlerimi saklayabiliyorum.

Sanatçı kesim bundan mı hep gözlüklü, ruhlarını anladıgımız gözleri beyinleri hep hassas, yaşlar aklamaya hazır olduğu için.

Ziyaretim, iyi geçti, hastamız cok iyi gözüküyordu, rengi, durusu ve gözleri.

Arada bir yere daldıgında sunu sezdim, yerine yenileri konsa da, kendinden bir parcanın gitmesi, meditasyonda zihnimizde yaptıgımız gibi yok edip geri getirmekle aynı mı? Bilemeyiz, bize olmadı ona oldu. Ahkam kesmek manasız.

Seni Seviyorum, Ulduz annesi, Nevval Teyze, seni de çok seviyorum, Nevval kızı Ulduz!
Seni Seviyorum Hala!

19 Nisan 2010 Pazartesi

kirpi ve salyangoz

Aksam eve yürürken gözlerim salyangozları aradı. Kirpi'yi düşündüm sonra, nereye gitti acaba?
Salyangoz yoksa kirpi de yok, al sana der gibiydi durum. Kedilerle idare et, kedili köşk zaten, kedi kuralları gecerli, gelirim saksına yatarım, sardunyalar beni bağlamaz, sandalyede de  yatarım kirimin izi de cıkar sen nereye oturursan oturlar.


Kirpi ile ilk hislerimi facebook'a yazmıstım, şimdi o yazı kimbilir nerde, kacıncı sayfada ve arasan da bah bulursun şeklinde uzaktadır. Facebook'a duvara yazmak zarar aslında, denize atılmıs taş. yıllık gibi herkesin fotolarıyla isimleri ve paylaştıkları bilgileri ile güzel bir çalışma facebook ancak yazdıklarımızı düzenli olarak bize yollasa, yazdıgımız anlık akışta yanımıza kalsa, nerde benim kirpi ilk hislerim şimdi?

Ahmet ile ilk fikir tetiklemesi oldugunda da oradan baslamıstı ve hepsini copy paste etmiştim, yazık olmasın diye.

Kugulu park'taki kuguları düşündüm, şu an..
Onlar nasıllar ki? Beni düşünüyorlar mı? Ne çok bakmıştım onlara.

Şu ana kadar hayatıma giren tüm hayvanlar sizi cok seviyorum!

'Ya hep inandığın şey gerçek değilse? "18 Nisan"

Haftasonu Romantik, filmini izledim..Pazar günü. Kırmızı perdeleri cektim, Bebek felaket bir hal almadan 13:00 gibi eve vardım, göreceğim bebekleri görüp, aldım bir efes dark, oturdum izlemeye..

Film o kadr yüksek bir düğün sahnesi ile basladı ki, bir an Ferzan Özpetek hissine kapıldım, sonrasında Martini’ye gectim. Yasemin Kozanoglunun sesi, vs gibi detaylara hiç girmicem cünkü klişe, bayıldım filme, içinde gecen laflardan notlar aldım. Düşündüğüm hiçbirsey olmadı, tam çözemedim, çözdüğüm yerlerde hep tersine gitti, senaryo, bu kısmına sevindim..Ayciceği, aptal bir renk buldugum pempeyi tek sevdiğim yer olan klasik eski model araba, sakinlik, nostaljik hava, pam’in sesi, teoman ve okan bayülgen yanyana, filmi fotograf bakar gibi izlemekte cok keyifli geldi. Almadovar hissi de geldi.
Senaryosunu ve bağlandığı felsefeyi çok sevdim.

Sekiz yılda cekildiğini duyunca saşırdım.

İyi geldi bana Romantik filmi. Begendim

13 Nisan 2010 Salı

13 Nisan "anlam filan aramıyorum"

Aramıyorum da birseyler..Arayış yok sadece eskiden daha güzeldi.

Days of bubble bath, zamanları. Köpük banyosu günleri, neden Türkçe varken ingilizce döküldüm. Sarhoş değilim ayrıca.

Alemi yok ingilizce konuşmanın.

Durmadan köpük alıyorum, küvet sandozu alıyorum, içine girip kitap okuyorum, çıktıgımda aklımdakiler suda kalmıs oluyor ve tıpayı cekince de direk küvetten artık nereye gidiyorsa. Su ile ilşkim her zaman iyi olmustur. Bana iyi gelmiştir.

Romantik olarak düşündüğüm biri var. Bana zor da olsa geçte olsa yaptıgı bir açıklamada da var, bu acıklamaya rağmen özlemim var.

Şu an ondan hissedemediğim yanıbasımdalığı ve ona sarılıp uyudugumda nefes eşitlemesi yaptıgım çalısmaların yerine sanırım, banyo tabletlerini koyarak kendime iyi gelmeye çalısıyorum. Hisler ne kadar baglayıcı bazı zamanlar. Yok sayamıyorsun, rutubet gibi,gizlenmiyor.

12 Nisan 2010 Pazartesi

12 Nisan

Jessica Abla’nın bir yazısına gene çok içlendim.


Benim içimde duran ve dısarı yansıtmadıgım bir konuyu o kadar basitce yazmış ki.

Gene ağlattı beni. Ağlattığı yazılardan ikincisi bu.



Konuyu güçlü hissedince yazamıyor olduguma getiricem.

Yazdıgımda güçlü hissediyorsam ya bu kızgınlıktan oluyor, ya bu böyle olmasın değişssin, nasıl olur gibi dellenmelerle dısa vurdugum kabul etmemezliklerden ileri geliyor.



Aşık oldugumda, istediğimde de yazıyorum, gene yazdıgım anlar, kopukluk anları.



Aşkla yanyana yasadıgım beraberdurmalar, sohbet, özlem duyup karsılastıgındaki

Gercek sarılmalardan bahsedemiyorum, veya Timur’un halamla gözgöze geliş anı kafama kazınmıs olsa da, ordaki tüm duyguları okusamda bunu yazmamak, neden?



Gercek yazılmaz gibi bir durum mu var. Çok önemsediğin anlarında fotolarını cekmezsin mantıgı gibi, zaten yaşamakla meşgulsündür. Fotografını cekmeye basladıgın an, tanıksındır o ana, içinde değil. Bunun gibi bir sey işte.



Geçenlerde bir blogta okuduğum üzere, aşkı anlatmanın en iyi yolu gercekten aşık olmaktır.



Ol ve oldugunu yaşa. Koşulşuz.

Şanşlıyım. Yaşıyorum.

7 Nisan 2010 Çarşamba

7 Mart

Bugün burs sınavım var, burs almak istiyorum.




Cahil olduğumu dün aksam okurken farkettim.



Bugünde kağıt üzerinden göreceğim, umutsuz vaka olmadıgımı hissediyorum ancak cahilim.


Daha önce ilgilenmediğim bir konuya basladım.
Okuyorum, yorumlamam için daha cok okunacak kitap var.


Yazmakla zaman kaybetmeyip, okumaya devam edeyim.

2 Nisan 2010 Cuma

2 Nisan "Baskasında kendini görmek"

Dün çok eglendiğim, bir o kadar da sıcakladıgım, kendimle karşılaştığım ve az bir zamanda olsa karsı tarafın aklına kalbine girip konustugum bir ortamda bulundum.

Bu cok cok güzeldi.



Kendimde ilk gördüğüm, ne kadar çok sevilmeye duydugum ihtiyactı, aslında ciddi ciddi ben, sevilmek istiyorum, ve destek görmek istiyorum. Bunu da duymak hatta sarılmak istiyorum. Sarılınmak. Sevilmek demek, herkes beni sevsin şeklinde değil, sevenlerin sevgilerini görmek hissetmek ve duymak. Herkes sevmesin zaten, ben herkesi sevemiyorum cünkü. Herkes sevmek tuhaf bir durum zaten.



İşte de bunu istiyorum, herzaman sevgi dolu ve konusan burdan da üreten bir ortam.

Kafamdaki dilemma anlımda yazıyormus meger haberim yokmuş. En güzel yanıda herkesin kafasının içi dısındaymıs, bunları kitaplardan okuyup bu kadar net kendi hayatımın içinde deneyimlememiştim.



Acaba yan yana otur otur ve göre göre alış alış ve sev gibi mi oldu diye de düşündüm, yok öyle değil bariz bir sevgi ve anlama ortada. Üstü sadece bir ikş olusmus pürüzle kapanmıs, alttaki parlak keyifli kısımlar hiç hak etmedikleri halde hem altta hem de görünmez bir yerlerde kalmışlar.



Kendinle karşılaşmak çok keyifli bir o kadar da diyorsun ki kendine kendini baskasından dinlemen buna neden oluyor, neden bunları düşünüyorum ki, neden kafamda ikili opsiyon durmadan beni yoruyor, bir seyi düşün, yap, kaldır koy kenara. Herkesin kafasında baska bir kasıntı. Bunların rahatlamasıydı bu.



Relax, yıllardır, kendime dediğim.

Evet ..

Relax



Su an çok güzel dünya. Böyle kalsın. Daha iyiyi de gitsin.

30 Mart 2010 Salı

30 Mart"Akma"

Uyum.


Hayal et, 20 kişisin ve cember oluşturdun.
Herkes karsısında sadece tam karısndakiyle göz teması kurup, görebildiğin kadar yanını ve tüm 20 kişiyi görmeye calısıyorsun, köt gözün parmagına bakarak değil, sadece karsındakine bakıp tüm cemberi hissederek görmek.
Bir kişi bir hareket başlatıyor, ve tüm ekibe yayılıyor bu hareket, kimin lider oldugu gizli kalmalı ki uyum olsun.
Basit ancak kolay olmayan bir sey bu. Neden mi?
Hızın önemli
Kendini değil grubu düşünmen önemli
Değişmen önemli,



Örnek: sen cat diye alkıslarsın kimse harekti almaz, ortada maymun gbi alkıslayan bir kişi kalırsın.

Yavas olursun veya hızlı, hareket alır basını gider.

Baktın aldıgın posizyon hareket uymuyor, değişmelisin ki gruba uy.

Amac bir olmak.

Basit ama kolay değil.

İmkanlı olması motive etmesi, farklı 20 bir oldugunda işte “akma”yı deneyimliyorsun ve bu harika hissettiriyor.









Bekletisizlik



Su kenarındasın, denize taş atıyorsun. Taşı alma suya fırlatma, sendeki his ve tasın elinden fırlayısı ve suya girişi. Hemen gidip o taşı dipten cıkarma beklentin yoktur ya, aynı tası, kimseden de senin ona verdiğin degeri sana vermesini veya senle aynı algısa olmasını bekleme..Sen kendini yaşa, gerisi gelir. Unutma o da kendi için yasıyor, kendi içi yasayanların kesişmesi oldugunda “akma” yı deneyimliyorsun. Yap, söyle, hisset ama bekleme..

30 Mart "Mutfakta Parlayan Gözler"

Bugün karşıdan iki cift göz, bir sey der gibi gecti. Ferzan Özpetek filmlerinde sevdiğim detay gibi.
Gözlerden olumlu bir sey okudum, sonra acıklaması geldi.


Uyum, iki kere uyumsuzlastıktan sonra da gelebilir. Düzenli olmaki 4 kişi arasında sıra var ise herkes kendi sırasında bir işi görürse gelecek bir sey değildir, 4 kişi içinde her bireyin kendini en iyi ifade ettiğinde gelen birseydir.

Sırasız ancak herkesin katkısının kendinin en iyisi olması ile gelendir.

Geniş zamana sardım çıkamıyorum.

29 Mart 2010 Pazartesi

27 Mart 2010 Cumartesi

27 Mart 'güzel gün kutlu olsun'

Gecen haftasonu seninle sinema hayali kurdum, nedense..
5 gün sonra hayalden mesaj, tabii yazılan dogruysa agızdan cıkana inanma düsturu olan biriyim.
benim agzımdan cıkanların dogru olmasındandır bunu edinmem.
biraz zaman ve sabır ile olayın ne oldugunu anlarım.

dogru mu yanlıs mı bilmem hava grubu buysa bir havaya girip hep benle mi görüşmek istiyor neden aman tanrım daraldım ben havasına girdiyse de bunun ben degil kendi ile ilgili oldugunu anlaması içinde bir zaman..

zaman ve gercek kardes olduguna göre,hersey cok güzel olacak.

cünkü:
ikimiz farklıyız.
bu harika.
bu farkları anlayıp,
uzaklasıp yakınlaşmaları dengeye koyarsak, tohumlanan sey yeserebilir.
ben istiyorum, niyetliyim dogrusu.

Deney baslasın
fasulyeleri pamugun altına koyduk ve su verdik
bakalım nasıl yeserek ve ya cürüyecek?

sezen aksu ya üç harfliye olan sarkısı için buradan tesekkür..


Not: bu 3yedi75 havasında bir yazı ancak içimden geldi burası.

26 Mart 2010 Cuma

25 Mart "Keyifli Kapanış"

"Tam uyuyordum, Penelope gelince uyandım" :))
15 Haziran 2009, bindim Bebek –Çengel vapuruna, karşıya geciyorum. Bir partiye davetliyiz, Vapurda hava esintili ve güneşli, gözümde en sevdiğim gözlüklerim, en ve tek, en lerim tektir genelde. Bir çoçuk görüyorum, bakıyoruz birbimize, Kuzenime benzetiyorum, o da bana bakıyor, kanın cektiği anlardan, ama yok değildir diyorum, en son onu gördüğümde İngiliz bir tarz ve tip canlanmıştı kafamda onunla ilgili,şimdi ise, tam bir Ceserio. Saçlar uzamış, kendi içinde bir cool’lukla bogazı süzüyor, bu italyan. Derken iniyorum o da görüş alanımda çıkıyor.

Balıkcıya geliyorum, sonra aradan bir zaman sonra bizim İtalyan da geliyor, merhabalaşıp, vapur anımı anlatıp, selamlaşıyoruz. Sevdim. Cool ve Tavrı olan birisi haline gelmiş.

Benim için o ailede en sevdiğim cift Hilmi –Fitnat çiftinin, 3 yasındaki torunu!

Sonrasında bir kız geliyor, kız arkadasım diye tanıstıyor, kızı ilk görüşte seviyorum. Ne güzel, böyle birileri de cıkıyor arada karsıma diyorum, tarz ve sade biri. Hem de içten. Üzerinde olan, hiçbirşey sakil değil, olsun diye değil, yasanmışlık var, ve olmuşluk. Tüm gece onunla sohbet ediyoruz, anlıyoruz ki, dünyaya aynı göz ve kalple bakmaktayız, ortak yanlarımız bir bir dükülüveriyor. Derken ordan arada bir görüşme, telefonlaşma, sarap sohbetleri, gece gezmesi, sinema derken, arkadas olmuşuz.

Ayrı ayrı begendiğimiz şeyler, aynı, İlhan Erşahin, Girl şarkısı. Aşığım net göremiyorum, kıskandım söyleyemiyorum.. Le fate ignoranti, "Gracias a la vida", Sabahattin Ali, Kürk mantolu Madonna, Kütüphane ambiansı, aşk, ve ortak tanıdık kesişmesi ve hayata yüklediğimiz anlamlar ve bağlantılar..İtina ile kader kesiştirilir, kayıp parçalar birleştirilir limited şirketi kurabiliriz, onunla.

İşte bu Maymun sever, dünya güzeli insanla, hoş sohbet, yemek, üzerine kahve ve donarak gecitğimiz kanyon dehlizlerinden sonra Nine filmine gittik. İlk yarıda ondan şöyle bir cümle geldi : "Tam uyuyordum, Penelope gelince uyandım" :))


Akıl benzeşmesi, çok keyifli bir şey.

Komiklik, doğal komik. Çok keyifli.

25 Mart 2010 Perşembe

25 Mart -Cevap hakkı doğmuş "Koşulsuz Sevgi"-

Son kez gibi bir iddiam yok.
Sevgi denince kavramın altı boş değilse, koşulu yoktur.
Son kezi de yoktur.

Her zaman dediğim şey şu, kafandakini yaşatırsın, ve senin bir yaran var ise, google örneği, ve ya kabul etmediğin bir huyun, baskası tarafında görülüyorsa o vardır, ister kabul et ister kabul etme, ki onca konuşulandan bir tek o kısım sana dert olup, yazı yazdırttıysa, kesin vardır. Sadece o huyunu çalışman gerekir. Varlığı kötü değildir. Kabul edilmemesi kötüdür.

Etrafımız kafa yapısı dolu, kafayı olusturan düşünceler ve bunlardan yayılan enerjiler dolu, kimi oldurmaya, anlamaya çalışıyor, kimi bencilce davranmayı seçip, anlamaya gerek yok, hayat akıyor, sana ne ki tarzında yasıyor, her ikisine de saygı duymak, bize umutsuzluk ve atıllık vaad eden, değişemeyen ve bunun verdiği hisle de negatif olanla az görüşmek kalıyor, yıpratıcı, soguk ile yapıcı sıcak, hepsi bir ya sonunda..Senin içinde az olandan dısında da az olur!

Ben iyiyim, sevgi doluyum, demekle bir yere varılmaz.



Karşındakini senin istediğin kadar yakın durduğunda çok sevip, istediğin olmayınca yerin dibine geçirmek de bir tercihtir, elbette. Ama bana göre asıl bu bencilliktir.

Yazdıgım daha ziyade yukarıda ; az görüşmek demek yerin dibine batırmak değildir, istediğin kadar yakın durunca boş bir laftır, o zaman cok sevdiğim bir varsayımdır, yakınlık anlayışı aynı olmayan iki kişi belki bu konuları konuşmamalı.

Yerli yersiz mesafe almak, ufak bir sorunu kişisel gelişim kitabı tadında işlemek, psikolojik sorun, arkadaşlık nedir, kaça ayrılır, yapılacaklar gibi davranmak ve durmadan bir ikaz, ben demiştim, şöyle sıkılırım, böyle daralımlarla olmuyor, bende olmuyor, bana uzak. Yoksa böyle tek taraflı, anlamaya çalısmadan, kimsenin kimseyi de anlamaya mecburiyeti yoktur kelimelerinin duygusu nedir?

Sevgi olunca arada böyle olmuyor, yaşadım biliyorum.
Sevgi olunca kimse kimseyi merkez filan da görmüyor, samimi oluyor, doğal oluyor, bir kez yaptıgım gibi, anlamaya çalıyor, acık oluyor, kopmuyor, kapanmıyor, rahat oluyor, elinde kendi kafasında ve geçmiş tecrübelerinden  basına gelmiş konulardan oluşmuş check list lerde olmuyor. Oluyorsa da bende olmadı.


İyi Günler,
Sevgi kelimesini, düşünerek kullanmasını tüm sevdiklerime öneririm.

24 Mart 2010 Çarşamba

25 Mart 'soyutlama merkezi'

Soyutlamaların ispatı yoktur, ancak varlardır. Garantici kişiler bu gibi şeye inanmakta zorluk çekerler ve kendilerini hep sağlama almak için somutlama görme elle tutma ve hep hep kontrol etme ihtiyacı içinde yasarlar. Bu kişilere büyücüler atalarımız derseniz, belki bir de sizinle hiç konuşmazlar. O nedenle toplum içi yaşamda onlara az bilgi vererek genelde onları onaylayarak yasamak fayda olabilir, zira onay onların yaşamak için ihtiyac hissettiği tek seydir, nerdeyse.


Eşitlik, adiliyet takıntılarım, sanat eğitimle birlikte yok olmaya başladı. Sanat eşitlikçi değil çünkü. İyi olanın üzerine, sen sahneye cıkıp, arkadasın üzülmesin yada o sen kadar iyi değil ise onun hatırına kötü oynama hakkını sana hiç vermiyor. Küçük hedeflerde yok, ben orta derece ünlü bir aktör olmak istiyorum en ünlü veya en başarılı ben olmıcam demek aslında daha yazarken bile çoksaçma geliyor. Birde şunu görmek faydalı oldu, sanat ve dallarıile ilgilenmek kendini bilmek ve kabullenmekten geçiyor, yani kompkleklerim var ve ben bunlardan orda buldum ise kendimi, olmadı, cünkü sanat problemlerinizi kışkırtır, Çözüm yeri değildir.

Sağlıklı rekabet vardır, sanatta. Kendini yukarı çekerken bir yandan da yanındakilere yardımı esirgememek.
Kısacası en iyilerin yeri olurken en iyinin hiçbir zaman olmayacağının da kabulüdür.
Her zaman en iyi dediğinde bir iyisinin daha olabileceğini bilmek, bitmez tükenmez bir yol.

Kolay gelsin.

Bir de ufak not, tavır işidir sanat.
Tavrın olmalı.
Yargın olmalı.
Karsı cıkmalısın belki de.

Birşeye karşı çıkmak için de konuyu çok iyi bilmelisin.

"hepsi bir ya"

Etrafımız kafa yapısı dolu, kafayı olusturan düşünceler ve bunlardan yayılan enerjiler dolu, kimi oldurmaya, anlamaya çalışıyor, kimi bencilce davranmayı seçip, anlamaya gerek yok, hayat akıyor, sana ne ki tarzında yasıyor, her ikisine de saygı duymak, bize umutsuzluk ve atıllık vaad eden, değişemeyen ve bunun verdiği hisle de negatif olanla az görüşmek kalıyor, yıpratıcı, soguk ile yapıcı sıcak, hepsi bir ya sonunda..Senin içinde az olandan dısında da az olur!

Kimsenin sana kendi buldugun ve heyecanlandıgın bir işten sogutmasına izin vermek, hassas oldugun için küsüp geri cekilme, cünkü o zaman, bekleme bulutu konforunu kacırabilirsin!

Enerjine sağlık, jupiter Coka!
Bende sana verdiğim söz için burdayım, devam!


"hepsi bir ya" konusundaki düşüncem, herkesin bu fikre ve projeye saygısı oldugunu düsünüyorum. en azından ben bu projenin bir parçası olmayı hala istiyorum ve inanıyorum... birlikte birsey yapma fikri çok motive edici birsey ve bu beni çok mutlu ediyor. ama herkes birer birer kopar ve kimse bisey üretmez ise benim de yapacak biseyim kalmaz... bu kosullarda hem sana hem kendime verdiğim bir sözü tutuyorum. Aslı ve Duygu'ya da saygı duyuyorum... hepimiz üretmek istiyoruz. yaptığımızan farklı seyler yapmak... bunun için bile "hepsi bir ya" harika bir proje... yani canını sıkma bence. sen insanların sevdiği ve sarıldığı bir fikir buldun... ben de bunun içinde oldugum için mutluyum... Kişisel olarak aranızda neler oldu bilmiyorum... neden küsüldü hiç bir fikrim yok... umarım hersey düzelir...

24 Mart "Özge"



5. saklambaç oynar mısın? diye benimle yatak odası mobilyalarımı beklerken girişimci ruhuna yenilerek ziraat mühendisleri sitesinin en gözde mekanı olan çardak'ta tanışan, hep çok sevdiğim, artık daha az gördüğüm, her gördüğümde de kaldıgımız yerin değişmediği, o yıllarda bana yazdıklarını hala sakladığım, burdan da yazma fırsatı bulduguma cok cok sevindiğim, sulayıp kurutmayacağım!!!en can, canım çoçukluk arkadaşım


(ozu, 22.12.2006 15:28 ~ 22.01.2007 01:45)

 

Cumartesi için sözleştik.

23 Mart 2010 Salı

23 Mart "mektup"

Naber;

Sevecen ve tatlı bir mektup yazmak üzere, oturdum daktilonun
basına..Seninle aramda sevdiğm şeylerden biri de bu, a ne daktilosu
yahu diye düşünmeyip, bir anda nerde gercekten kopup hayal dünyasına
girdiğimi anlayabiliyorsun, bu bence iki insanın arasında olması
gereken en önemli şey ki ,şakalaşıp gülebilsinler.

Hadi gülelim, ha ha ha ha, şaka yaptım.

Sanırım, hersey hormonlardan,yumurtlama dönemine girmişim, periyodik
döngüme baktım ve tam hey heylerin tepeme gelme günleri, 15 gün,
yumurtlama baslasın, yumurtalar içgüdüsel olarak, babalarını arıyor
belki de bana baskı yapıyorlar içime ruhuma, genel, içimin sıkkınlğı,
sorugulamam ve yorgunlugum ve evet dostum buraya kadarmış, durumum.

"Senden alacağımı aldım Arthur, hamileyim ve doğacak yeni insan senin çıldırmış
aklına ve benim güzel kalçalarıma sahip olacak, elveda!"

Burdan, Schopenhauer'e sevgiler. Aşka inanıp inanmadıgımdan emin değilim artık.
Aşkın Metafiziğini okuduğumda aşka inanan biri olmama rağmen, kitap aklımı çelmemişti.
Benim de karmaşam burda zaten, kavramlara açılım getirmek ve onu yaşamak.


Roma olması yakın gelecekte bana muhtac olduğum yaşam gücünü verecek
diye düşünüyorum. Tersten bakınca Amor, iddiali bir laf.

Esas konuya girdim giricem, sakin ol, esas konu, aslında işimi seviyor
olmam, sadece içinde oldugu yavaslık ve benim en sonda olacagı görmem
ve bunun için daha hızlı olamayaıp, kararların benim elimde olmaması,
herseyin ıdealini bilen bir iç yapım var, ve bu iç yapıyı ve idealleri
ertrafımdaki herkesle mutluluk ve huzur içinde gerçekleştirmek
istemem. Herkes birbirini seviyor ve mutlulugu ile mutlu oluyor, hep
birbirni geliştirmek istiyor, hırs ve ben senden iyiyim güdüleri yok.

Baksana, Ferhan Şensoy, Ali Taran'a fenalık yapmış, sahnelere küstürmüş.
Sevmedim, bu durumu. Sen iyi ol koş, diğer koşanlara çelme neden takıyorsun?
İyi yaptı belki de, Türkiye'nin en iyi reklamcısı varoldu, bu sayede.
Hepimiz iyiyiz, beraber daha iyiyiz, tek basımıza olmaz sana ihtyiacım
var hisleri. Sevgi üzerine, gelişmek ve çoğalmak üzerine. Aslında
canım G, benim bir erkekten istediğimde bu.
Çoğaltması beni. Ruhumu. Aklımı, çoğaltması.

Hayatımda genelde cogu insanın şimseklerini de begenisini de aynı anda
üzerime cekiyorum, arada bunun bana fazla gelip, kendimle ve ya sen
kadar yanında iyi hissettiğim kişilerle cevrili olma nedenim bu.

Herseye yeteceğini düşündüğüm ve yettiğini defalarca deneyimlediğim
gücümü toplama için kendimle kampa girmek..

Mektup, bu kadar.

Seni seviyorum,
Roma için bana tarih belirt,

15-19 arası nasıl? Yani, 13-19, 14 -19 ..
Denizi kendim Türkiye de hallederim.

22 Mart 2010 Pazartesi

18 Mart "Bebek Parkı"

19-21 Mart

22 Mart ; düşünüyorum öyleyse gülüyorum

Düşünüyorum öyleyse gülüyorum, dedim uyanınca..




Sonunda düşünmenin keyif verici madde konumunda bana tesir etmesine tanık olarak uyandım.



Aklıma gelen düşüncelere güldüm, benim böyle bir kitabım vardı diye, eski kapalı balkon şu an acık kütüphaneye gidip daha dün koymuş gibi kitabı buldum. Tüm kitaplar flue o kitap netti,Fotografta şey yapar misali...



Kitap şakalardan felfese konulu.



Benim durum ise, şöyle:



Düşündüğün, anlamdırdığın ve olan herşey aslında çok komik, olanı biraz bir düşündün mü, zaten kahkalarla gül.



Frekans farkından bu, aynı frekanstakiler birbirine iyi geliyor, frekans aynıysa

Da zaten karsılasmalar oluyor, en önemsediğim konu şu sıra, tesadüfler neden var değil artık, tesadüf yönetimi, tesadüf etmediğini anlayıp, bunu yönetmek, yönetmek kelimesinde, hesapcılık yok, basa gelenle basa cıkma içinde olma yaşama demek.



Heyecanlıyım, Serseri Mayınlar’a az kaldı, eminim benim için cevaplarla dolu! Aile ve aşk, aşktan karmasık olan aile! Ferzan Özpetek ile tanışmak istiyorum, sene 2001 den beri, artık zamanı geldi, Roma’ya gidince bulurum.

18 Mart 2010 Perşembe

17 Mart 2010 Çarşamba

17 Mart 2010 ; Temsil etmek üzerine..

Şu an çekmeden de bir snoppy var, minik bir Snoppy oyuncak.

Bende temsil ettiği duyguların üzerine bir kez daha kar yağdı. Pasif agresif sevgisiz bir yaklaşım, bastığım halıyı diger taraftan cekip kaymama neden olduysa da düşürmedi.

Derken, masamda kalmasına gerek olmayan Snoppy bana temsil etme duygularını düşündürttü.

Temsil ettiği duygular gidince obje ne anlamsız, bir kez aldatılan kadının yüzüğünü takmak istememesi gibi..

Dün yasadıgım daha türkcesi bana bir gün yasatılmak üzere bir yerde bekleyen olay üzerine, bu temsil konusunu daha da belirginleşti beynimde. Hersey birşeyi temsil ediyor ya hayatımızda.

Mesela, dostluk temsil eden Fuat.
Tutku temsil eden bir ad var, onu özledim derken bana temsil ettiği duyguyu özlüyorum. O kişiyi değil.

İçimde kalmıs cıkmak üzere olan sanatçı bakıs ve sarkı söylemiş olmak, yazı yazmak
Bunları temsil eden kişiye kapılmam an meselesi, onun kim olduguna bakmadan. Kişilik özellikleri nedir demeden daha, yarattıklarına kapılmak..

Baba, ince espri ve hayatın güzel yanlarını temsil ediyor mesela.

Etrafınızdaki eşyalara bakınca aslında hepsi etrafınızda birşeyi temsil ettiği için durmakta, en sevmediğiniz ve belki oraya sizin tarafınızdan konmayan birsey bile.

Kelimelerin neleri temsil ettiğini de siz düşünün artık.

Kendimi bugün çok sanslı hissediyorum ve şükrediyorum.
Temsil ettiğim tüm şeyler için.

16 Mart 2010 Salı

cagatay dener

canım arkadasım seni cok seviyorum.
iyi kötü yok.
yanlıs dogru hiç yok..

http://www.ntvmsnbc.com/id/25069507/

16 MArt 2010

14 Mart 2010 Pazar

13-14 devam

cumartesi tüm gün uyuyunca bünyem ve bilinaltım sanırım arayı kapatmak istedi, yaşamak istedi, akşam saat 10:00 gibi tam kitap okurken aklıma 3 hafta önce hadi pazar buluşalım diyen ve dedikten sonra da konuşmadıgım arkadasım geldi, aradım, kalktım gittim.yeni evi çok iyi geldi, bogaza nazır şarap içtik. dürüstlük takıntısı olan dünyayı aynı gözle gören bir kızla konusmak ne tatlı birsey. Bizim gibi kızları toplayıp özel bir ada yapsam vizeyle girilse, kafa şişirmeyen, kendi hayatı olan, aşkları olan ve kendilerine sahip çıkan, üzülen ve yine de devam eden,aslında kendilerine sahip olduklarından dünyaya güçlü duruş veren, bu ölçüde de kadınlıklarından dolayı kırılgan. Erkekten sadece sevgi, sefkat ve sevgi ve sevgi ve sevgi bekleyen..Neyse o kızlar.
Sayıcam sizden kaç tane, herkesi de bir masa da toplıcam, nasıl olsa çok fazla kişi çıkmayacaktır.

13 14 Mart -İkinci Yarısı-

Roma'ya mı gitsem, filmi izlemezsem deliricem. Çok merak ediyorum. Orda olmak istiyorum, hissi. ' yılda bir Ferzan izlemezsem olmuyor demek ki. Eskilerden bir şey secipizlicem, hangisi diye secim yapmadıgım için kör tadım şeklinde film secicem.

Hem bugün gözlerim yokken yasamayı pratik ettim.
Tanımadıgımı dokunarak hissetmeyi bir kez daha
denedim..

Bunları yaparken; duyular eksiltip bütünün bir parcası olmya calısırken, aklımda durmadan halam ve eksilttiği duyularla yasamda kalma mücadelesi.
Kal hala, kal, sabrın sonu selamettir, bu kadar gitmişken geri geldin, daha da geleceksin, allahi o yüce güç veya senin burda kalma isteğin diyim, taa nerelerde gitmişken geri gelip, bu kadarına tamah etmene izin vermicek, hissediyorum. Konusmaya başlayacakasın, yürüyeceksin sonra, ve yazacaksın. Şu anda bile yazabilirsin, zorlaman lazım kendini, belki de benim hiç bilmediğin yemek kitabını yazacaksın. Yapamadıgın ve hayal ettiğin için daha güzel yazacaksın belki de. Varlıgın yoklugun bir, lafı bizim için sana mı söylenmiş, şu anda varız, yanına gelip gidiyoruz da ne oluyor? Ben bir haftadıri gelmiyorum da. Gelemiyorum, orada saklayamacagım kadar hüzünlüyüm çünkü. GElirsem sana , ağlasana demek geliyor içimden, anlat demek de geliyor, yaz ve senin için ne yapabilirizi, de ki yapalım diyip seni sorulara bopmak, hergünün diğeri ile aynı gibiyse bile elimden geldiğince bunu değiştirmek geliyor. Durumu biz kabul ettik, sende ettin mi diye sormak ve bu kabul edişler en iyi ne yapabiliriz, sana ne kadar ulaşabiliriz demek geliyor içimden, gözlerinin içinde gördüklerimi senle
sağlama yapmak geliyor.

Farkındasındır kim bilir, ben bu yazdıklarımı bana olsa ne olurdu ne isterdim diye düşünüp yola çıkıyorum, sen farkında olup kanbule geçip ona göre davranıyordundur belki. İletişim olmadan belki lerden uzaklaşmak ne mümkün!

Sana bakıp hep aynı durmak bana ağar geliyor. Bir sonraki faza geçmek istiyorum. Sen de istiyorsun, geldiğimde görüşürüz.

Bütünü anlamak, onun bir parcası olmak, bütüne neresinden ve ne sekilde bağlı oldugunu bilmek, hep ekip olmaki bir olmak, aile olmak..Huzur burda.
Kaç ötekiyi kendine bağlarsan o kadar müşterek ve güven içinde oluyor bu hayat, kendini de ötekiye bağlayabilirsin, denk gelme durumuna göre.

.13-14 .Mart .-saatler karıştı-

Henüz vizyona girmemiş bir filme gitmek isteyişimle dün tüm gün süren uykum bölünüyor.Uyanıyorum, saat akşamüstü 18:00. Özlemekten ziyade tanımak anlamak ve merak etiğim kişiyi arıyorum, mesaj cıkıyor karsıma, derdimi mesaj döküp kapıyorım telofonu.
Telesekretere de rahtaça konuşanlardanım. Birönceki gece bana geçmişi hatırlatmayan hatta, ne bu ya dedirten Teoman konseri geliyor aklıma, başımın ağrısına daha da agrı ekleniyor, sahneye çıkıp göbek atmak ta neydi?
Yeri geldi mi göbek atmayı çok severim de Teoman konserinde değil.

Uyanıp bir ara telefonuma bakıyorum, mesaj bıraktıgım kişi aramıs, duymamısım, Didem'e karşı yemek yemek üzere yola cıktıgımda arıyorum, ulaşamıyorum.Bu arada aklım hala filmde, yemekten sonra tek gidiyim bari diyorum, ancak film acaba hangi sinemada oynuyor, bulamıyorum. .en son 2995 de ortaköy feriye görmüştüm bir filmi. Tek gitmiştim, arada da denize dalıp, aaa, Roma, ferzan, oyunculuk ve gitmek zorunda oldugum iş demiştim kendi kendime.

Bizim kelimelerimizle konuşan kişileri daha çok severiz bence. Kendinden birşey bulmak çok keyifli, gelişen sevgilerde

Pazar günü bakıyorum hala gidicem filme, yok hiçbiryerde yok, ben neden 12 Mart'ta geliyor diye takmışım kafaya, nerden duydum. Vogue daki .ferzan makalesigeliyor aklıma gidiyor bakıyorum, ve orda yazıyor, 12 Mart.

Sanırım, italya vizyona giriş yazılmıs dergiye ve sacma olmuş.
26 Mart'mış.

Sabah telefonum caldı yetisemedim, sonra aradım, mesgul tonu geldi.

Telefonda kesişemdiğim bir kişi ile henüz vizyona girmemiş bir film'e gitmek istiyorum. Film kesi gelici, tarih belli, bakalım kişi ne durumda?

Okula geçiyorum, hemen evden çıkmalıyım?

Başkalarını tanımak isteğim ve merakım dogrultsunda kendimi de istiyorum, tanımak. Daha cok tanımak, her an hersey değişiyor, en çokta bakıs açın!

10 Mart 2010 Çarşamba

11 mart 2010 -Geçer-

Gecer kelimesi sen ne matraksın.
Okunuşunda bir gevseklik var, bundan kaynaklı da memnun ediyor insanı. Geçer not almak, üzülme geçer, boşver geçer, aşık oldum, geçer.
Yaz geçti, kışta geçer..Cidden geçmeyen bir mevsim ne sıkıcı olurdu, biryıl kış geliyor ve gelmişiz Temmuz'un ortasına hala geçmemiş. Tiksinirdik, karları oturup yemege baslardık, sevenler ayrılır, heyecanımız kacar, flirt edemez olur, canımız sadece karlara sıcak sular döküp eritmek isterdi.

Sözü getirmek istediğim yer, bazı anlar vardır. Her oyunu gördüğünüz, ancak birsey yapmak istemediğiniz. Geçer diyip, öylece kendinize ve size heyecan veren diğer konulara ayırdıgınız. Gördüklerinizi ve hissettiklerinizi artık olmuş olduklarından konuşmak istemediğiniz anlar.
Bunlar neler olabilir?

Hayatı kulaktan dolma içselleştirmeden yaşayan kişilerin, kendilerine büyük kılıklar giymesi, emptati kurdum diyip, tuzak kurmaları, herkeste sevecek birşey bulurum diyip, içleri hırs ve sevgisizlik böcekleriyle dolu olması, çok korkmus akrebin renginin bir iki ton koyulmasına cok benzeyen göz rengi koyulasması ve titreyen ses dolan gözlerle, yalan söylenilmesi farkındalık,kelimesini olusturan hiçbir harfi daha önce görmemiş olması, hoşlanılan adamın, fazla kasılması, bir mail atmışındır makul bir zamanda cevap almamışındır gibi oyunun keyifsiz ve zekasız oynanmasının seçilmiş olduğu durumlardır. Bu durumalarda tek teselli, demek böyle kişilerde var, ne şanslıymısım ki, karsıma cıkmak için bunca yıl beklemişler! diyip, insan kendini söyler, edilen laf sahibine aittir gibi zamanında edilmiş, laflardır.

Bu durumda söylenecek tek şey, - Geçer- lafıdır.

Geçer.


Gerekli olmayan şey çok kıymetlidir.
İhtiyacın olmadıgı noktada o kişi, konu, olay her ne ise çok çok kıymetlidir.

8 Mart 2010 Pazartesi

8 mart 2010 'değiş'

Onunla değiş tonton anında uçur tonton arkana bakmadan uza tonton...
Tonton ailesi vardı, severdim, bize politik olmayı ögretmeyi amaçlamıştı belki de..
Bense esneklik olarak algılamıstım. .Hepimiz hepimiziz herbirimiz hiçiz.
Sen bugün 7'sin ben 8. Ben 9'um sen 4 ve her an ben 4 sen 9 olabilirsin. Normal.

Sen farklıysan o da farklı, sen özelsen o da özel..
Öteki ve ben kavramı ailesel olarak ta oluşmadı..
Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için oldu..
Taaa ki.. Bir zamana kadar..

İkilik oluşturma dendi bana hep, birlik anlatıldı.
Birliğe inandım hep..

Hayatımdaki tek ikilik aslında birler ikizler..

Öyle bir yetiştirildim ki, minnettarım anneme babama, ancak zorlanıyorum.
Dünya'yı seviyorum mümkünse insansız.

İnsafsız mı oldu, olsun,insan az.
İnsan olanla bir dünya..


Değiş bakalım..

7 Mart 2010 Pazar

7 ocak 2o1o; Ne önemli?

Aşk ve saygı

Aşk önemli, en devrimci duygu.
Saygı önemli,insalık ile ilgili..ötekinin kişiliği ile ilgili bundan kaynaklı da önemli.

“Game player “olma yolunda ilk adımımı Pazargünü attım. Hem de tavana.
Futbol’da bir oyun, tıpkı hayat gibi.
Kabul, elle gol atamazsınız.
Süreçler sonucu, ceşitli oyunlar sonunda gelen bir mutluluk, manipulatif işler benlik değil. Sadelik ve netlikten hoşlananlar, kıymetli geliyor.

BENce HAKsizlık var..
Kendimi siyah civciv Kalimero gibi hissediyorum.

5 Mart 2010 Cuma

Sofyalı ve aslı

İki uyumsuz yanyana uyumlu olabiliyor.
Konu cünkü, uyumsuz kalmalarına neden olan dünay gercekleri olunca, uyum kendişiğindne cıkıveriyor.
Etrafı görmemek, sadece birbirini ve konusulanları hücre bazında dinlemek, masadaki küçük kirpiğe bakıp gülmek, katılmak kıvamında anca böyle bir zamanda olabiliyor, perdeleri acıp, dısarıya bir kanal actıgımızda tiplerin sanki, o açtıgımız perdenden totomuzu göstermişcesine içinde girdikleri şaşkınlık filan derken, saat 8 de oturup, bir de kalkıp, eglenen, derin ancak kişilerden değilde, kavramlardan bahseden bir gecenin takibinde, bir ölüm sessizliğine büründük,
Tünelden dürttüler bizi yagmur altında taa, mm yürüdük, kiki kapalı, mm kapalı, ottolar yok derken ögeriyoruz ki, okudugumuzda sevdiğimiz, dinlediğimizde çosştıgımuz biri karsını kaybetmiş..
Allah ona az sorgulama, ve sabır versin, giden kişide gittiği yerden onun yanında olabilsin.
Üzüldüm.
Allah rahmet eğlesin.

Geceden notlar:
Malesef, demek, içinde keşke olabilsem anlamı barındıran olumlu bir laftır.

4 Mart 2010 Perşembe

4 Mart 2010

Hepimizin hayatında tamam artık bundan sonra ben şunu şunu yapmayacağım veya az yapacağım gibi kararlar alır. Mesela hem gece hem gündüz yaşayıp, ne gerek var diyip, ben sadece gündüzleri yaşayacağımi geceleri ise evde yaşayacağım kararı almıştım. Eğlen eğlen nereye kadar demiştim. Hatta gece cıkma nedenim, sevdiğim müzik, etrafı görmeden sadece dans ve sevdiğim içkileri içmekti, içmesem de olur hissi olurdu.

Böyle bir dönemde, işten çıkıp, ev, besleyici yemek, bir saat dinlenip dogru spora, kendime, 40 dk her güne bir cardio aleti, ve peşine 5 dk kürek, iki gün dinlen, ve haftanın 5 günü haydi hoppa, bisiklete binicez günlerimin ilk haftasını tam tamamlıyordum ki, salona bir girdim :
Ortam vur patlasın çal oynasın, ancak elbet tef, çingene gibi değil, murat ıncuoğşu sahnede, karanlık, disco topları dönüyor, hiiii, haaaaaa, hih hoh ,hahaha sesleri ile çılgınlar gibi herkes aletlerin üzerinde, bense, acaba ben gece gezip dans etmeyi çok özledim şu an bu bana basık gelen spor salonunu hayal ediyorum ancak içki yok, gece değil ve spor yapıyoruz mu diyorum kendime! Su ve portein shot'lar dolaşıyor. Bana zihinimin bir oyunu mu bu? diyor ve elimde Tomris Uyar kitabı, bisiklete geçiyorum. Engagement olana, cünkü, kitap okumak için, iki işi bir arada yapmaya ortam hazırlıyorum, hatta 3. Düşünücem cünkü bir de, kitap okurken bile düşünebiliyorum, ne yazık bana.
Bir tek 3 harfliyle öpüşürken, düşüncelerim duruyor. Bu anları çoğaltmam lazım ki, beynim hava alsın.

Ne diyordum, ortam gercek cıktı, ben üretmemişim. Parti varmış. Pek iyi geldi, ancak normal tempondan hızlı kullandım bisikleti, bir baktım ki, Galata'ya varmışım!

Hayat seni şaşırttığı sürece, güzeldir.
Ummadığın anlarda karşılaştığın yüksek enerjili ortamlardır seni hayata bağlayan.

Mutluyum.

3 Mart 2010 Çarşamba

1 Mart 2010 Çılgın 5'li Ben Yogurt'um.

Yapraklı yeşiller:

Durmadan yerim, cok severim. Öğlen şansa et yediysem he ve bu et, namlı tarzı et ise, rakı üstüne içilen bira etki borakır bende yeşillik. Ruh hallerime göre, bazen sade, bazen limonla bazen mermimekle, yerim, severim. Roka birincisi, kuzu kulağı, kıvırcık. Tanrım seviyorum.
A kalp C

Fındık, ceviz, badem:

Doğal geliyor, ağaç yer gibi, yada bir sincabım gibi, ahşap gibi ya bunlar ondan bir yakınım.

Soğan

Ne kadar soğan o kadar sağlık. Tazesi, kırmızısı yeşili, gece demem gündüz demem, flirt yemğine gidicem demem, konser dinlemem yerim. Şimdiki soğanlar harika kokmuyor, hasta mı oluyorsun, antibiotik yap, içine seker ar beklesin suyunu iç. En sevdiğim çorba, soğandır mesela.
Soğan soğan soğan, gillersen olan pırasayı da, sarımsağıda çok severim, hiç saklamam acilen yerim.

Pirinç, makarna, bakliyat

Severim. Pilav süper yaparım, domateslisini de becerebilirim. Sadee yapıp yanında tonla bile yerim.
Yeter ki pirinc verin bana..

Yogurt

Her dilde türkce olan tek kelime. Yerim onu. Süzme, ev yapımı, pınar yogurt ,sütaş pek severim.
Moralim bouksa direk yer sakinlerim.


Yukarıdaki beşli, benim ailem gibi. Onlarsız yaşayamam.

28 Şubat 2010

Gri ve havadaki gazı daha cok hissettiğim bir sabah balkondan uzun uzun karsımdaki teras'a baktım.
Teras severim, bir de bahce katı.
Ya gökyüzüne yakın olmalıyım , ya yeryüzüne..Öyle rahat hissediyorum.
Şu an rahat hissetmiyorum, Fiziken rahatım, kafam rahat değil. Sağlam kafar sağlam vucutta bulunuyorsa neden şu an, kafam rahat değil.

Özledim diye. Özlemek sevimli bir duygudur, ancak sıfatı önemli sanırım. Kimi özlemek, senin neyin olan birini özlemek..

Bir enerji ise o, ki öyle, onun bana verdiği enerjiyi özlemek, onun yanındayken iyi hissetmeyi özlemek, onun görmek ve bundan aldıgım haz, ona bakarken yakalıyorum kendimi, incelerken onu, koklarken..Tüm bunları karşılık beklemedemen mi yapıyorum. İletişim bekleyerek yapıyorum.
Sevgim karşılıklı olursa gelişir, ancak şu an yaptıklarım içimde var ve yansıyor.

Etki yaratıp, tepkilere bakıyım.

Bugünün en önemli görüşmesi, Şahika Tekand.
2005 yılından beri, gidicem diyip, kapısından girmediğim, hakkında onca negatif ve onca positif acıklama duydugum kadın kim? Merak ediyorum.

Odadan çıkıyor, sevdim diyorum. Göz göze geliyoruz, gülüyoruz. Negatif yorumlar neden gelmiş ve kimlerden gelmiş, direk nedeni netleşiyor kafamda. Güzellik kavramı, tavır ve duruş benim için, o öyle. Net, küfürlü konuşuyor, tam çözemedim. Bok küfürse, tabii. Görüşmeye giriyorum, destur bismillah sen çok akıllı güzel bir genç kadınsın diyor, içimde varmış biryerlede ki, ben genç değilim ya, 34 diyorum. Sahnede oldugum içindir, bu açıklama, sahneye çıkmak için mi yaşlı geldim kendi kendime? Bir gece önce de kendimle çeliştim, Şu anda çeliştim. Mutluyum. demek ki kendim çok güçlü, güçlü olmasa ben ve kendim arasında çelişki olmazdı. Şahika'nın iki lafı ile bütün hissettim anında. Düşündüklerimi ve bildiklerimi karsımdan da duyunca, çok mutlu hissediyorum. Hissediyor insan.. Ben dilinden uzaklaşıp yazmak!

2 Mart 2010 "Susadım"

Üç harf'in bana düşündürdüğü..

Bir geçiş dönemi yaşıyorsanız, her ne olursa olsun önemli olan, sizin yararınıza olacak en olumlu kararı vermektir.

Bunu tam olarak gerçekleştirmeden adım atmamanız gereklidir. Ancak bazı anlar vardır, işin özüne karar kılarsınız, ancak haline karar veremezsiniz.
Mesela "su severim". Su istiyorum.

Bazen o su, donmuş ve buz halinde size sunulmuş olabilir. Bazen, az önce vardır ancak yüksek ısıda buharlaşmıştır.

Olaylara verdiğiniz tepkiler de öyledir, özünüzde bir şeysinizdir. Su mesela, gölün dinginliğinde veya şelalenin çoşkunluğunda olabilirsiniz.

İşin en meşakkatli kısmı ise, göl olmak gereken yerde, şelale gibi çoşmak, karşısınızdaki susamışken, buz halinde onun karşısında durmaktır.

3 Mart 2010

Nasıl bir yazıyı defalarca okursun ve daha kısa ve vurucu hale getirmek için kısaltırsın, insanları tanımakta öyle ve sonsuz bir süreç.

Az önce bir arkadasımı aradım, hatır sormak için, bu hafta onun için değişikti, hiç yasamadıgım bir tecrübenin içinden geçiyor. Onu anladığımı belirtmek istedim, aslında nerden anlayacağım, telefon konuşmasında farkettim ki ve onun içinde oldugu hale “buruk” dememle birlikte, yasamadan da düşünerek genel olarak anlayabiliyorsun, evlenmesekte evli olan veya evli kimselerin yanında, anne babalarımızla yaiadıklarımızdan az çok bir fikir ediniyoruz.

Ömrüm boyunca diyebileceğimiz, kaç tane sey var? Ve zorunlu olmadan içinde oldugumuz.. Bir örnekte aklıma gelen şu, evlenme nedeni ile boşananlar var.
Burda tam ne demek istediğimi anlatamam, sezgi bu.   Önemli bu, anlaşılmaz olarak kalsın.
Mal budur, diyip aldığın bir kimsenin hal tavır değiştirmesini neden istiyoruz?
Buna hakkımız yok ki?

Portakal ile evlenip onun nar olmasını zamanlar içinde beklemek.
Zamanında bana değişeceğim diyen bir erkek vardı, aynı kişi, evlenelim hersey düzelecekte diyordu, mesela biz evlenmedik, o değişmedi, hiçbirşeye düzelmedi.

Hala genç durmam belki, beni avlamak üzere yola cıkmış, hiç avlayamamış
öldürmemiş ve süründürmüş birine teslim olmadan kendimce yaşamamdan olabilir. Evli kişilerin kendilerini yaşlı hissetmelerinin tersten düşünülmesi durumu.

Ömrüm boyunca denebilecek tek birliktelik, ailedir, o da cekirdek ailen, annen baban ve kardeşlerin. Kimse seni kardeşin kadar çok sevmez. Kimsenin girmediği tek yeri siz paylaştınız, baban bile bilmiyor o yeri, annen hissetsede bilmiyor. Karnın içi, rahim bundan çok değerli. Yıllar geçsin, dogurganlık ile alakan bile olmasın rahimin alınması senin için büyük bir eksiklik olacaktır. His olarak. İstesen de olmayacagı duygusu. Olsa belki hiç istemeyeceksin ancak yok ya, direk seni düşündürür.İstersin.

Kabul edilmesi gereken, değişimdir. Değişilen noktada bunu kabul edip, tekrar değişmektir, Genç kalmanın sırrı en son ne zaman değiştiğindedir, fikirlerinin ne kadar esnek olduğundadır. Klişelerden ne kadar sakındığından ve etrafı ve değişimi ne kadar anlamaya çalıştığındadır.

Allahtan hersey değişiyor.

26 Şubat 2010 Cuma

daha ziyade

bazı kimseleri zeki tatlı beni anladı diyoruz ya, ne belli.
bunu düşündüm.

kendine gçre anlamlandırdıgın seyler ona göre belki o anlamda değil.
gin tonik 70 lerden kalan bir ickidir..ve de güzeldir.
için..içirin..egleneni görür allah..groove is the heart..
balık burcu go home..alık dememişler bosuna..akısa iyi bırakıyorlarda, deniz le gölü ve ya bir kova suyu ayırt edebiliyorlar mı acaba?
aklıma avlanmıs ama kovada yasam savası verenler geliyo..

che gevaram pırasam canım arkadasımı cok sevıyorum, dans, beyin dalgası yeterli..

köpekler, yunuslar, kanguru ve kaplumbağalar filler zebra vesu aygırı
daha ziyade jaguar ve leopar

24 Şubat 2010 Çarşamba

24 şubat

Aksam Leyla Ben Didem yattık, kızkıza uyku..

Leyla’yı dönerek ezmemek üzere sözleştik. Gece aralıklarla üç kez uyandım, didem yatakta taraf değiştirirek emziyordu, bölük bölcük uykuya rağmen, saat tam 6’da

Leyla güldü, horoz öttü, uyandığıma memnun, yerim seni Leyla, bak gökyüzü koyu lacivert sözleriyle başlayan fotograf seansımz basladı..Nasıl yogun bir duygu, tam benlik..

Gülücük gülücükte gülücük, çeşitli sesler, değişen ifadeler, bir kalkmaya çalışmalar, durduk yere dönmeler, bacaklar direk kafasında, yoga yapıcam diye nefesimin kesildiği onca hareket Leyla için bir keyif ve kendiliğinden gelişiyor. Ayaklarını öptüm.

Parmaklar bezelye gibi, ikizlerin bu halleri, Birant’la ucakla Kıbrıs’a gidişimiz, şu an hepsinin eşşek kadar oluşu geldi aklıma.

Kendime ne demeli, sabah anılarımı babam’a bahsettiğimde, tarih tekerrür’den ibaret, bende senle uyanırdım, dedi.

Sene 1975!

23 Şubat 2010 Salı

istanbul-belfast

Belfast’e mesaj:

çoğu insanın olayları kendi güvensizlikleri süzgecinden görüp sana da ona göre yorumlar yaptıgını
kendinle cok iyi dost olup bunlardan az etkilenmen gerektiğini yazan bir kitap..
piyasada olanlardan farkı olsun..
gerceklikten kopmadan "gercek" coğunlugun gercek dediği,sözüm ona o gerceği yaşamaya çalışmak.

Kendi dünyanı oluşturma yolunda "ben" olmamıs ama her nasılsa "bencil" olabilmiş cogunlukla kollektif takılabilmek..


kitap konusunu konusmaya başladıgımızdan beri sadece etraftakilerden farkı olsun istiyorum..Rafta parlasın..Konular aynı gibi olsa da senin hiikayeni anlatış şeklinim farklılaşıp rafta parlama yaratsın istiyorum..

Belfast’ten cevap:

Kitabin formati ile ilgili betimlemeni beendim

Eckhat Tolle diye bi yazar var.. A NEW EARTH diye bi kitabi yayinlandi iki sene kadar once.. cok begenirsin... yasamin gercekligine senin bahsettigin sekilde yaklasiyo


Bazan insan durup dusunuyo..

Tum bu "Hir Gur" kosusturma.. ve bizim "gercek" diye tecrube ettigimiz kisaca ; "olaylar karsisindaki duygulanmalarimiz" (ofke, kiskanclik, hirs, bunalim vs) ozetlenebilecek sey aslinda pek de yasam in kendisi degil.

Aslinda yasamin kendisi cok daha ahenkli bi acilim...

not: Benim gibi düşünenlerle rastlaşmak ve onlara cevrili olmak istiyorum. Şu ana kadar rastladıklarıma da şükürler olsun.

22 Şubat 2010 Pazartesi

23 şubat

22 Şubat'ı 23 Şubat'a bağlayan gece,yazmak nasıldır diye yazdım.
Kalakalmış bir sekilde salonda oturuyorum. Karşı'ya bakıyorum.
Kelimelerin altındaki niyeti düşünüyorum.Hepsinde var mı ki? .Bazen sadece dökülüverir mi, kötü gibi duyulsa da aslında iyi bir niyetle mi çıkmıştır?

3 harfi düşünüyorum, az önce kollarındaydım.
Düşünüyorum, gene de. Bu düşünme yeni cıktı, sadece varlık olarak düşünme..
Durgun bir düşünme. Kurgusuz. Sadece anları kafada gecirmek, geri alma adeta ve sessiz şekilde yaşama bir saat önceyi zihninde...Hissi güzel.

Belirsizlik hoşuma gidiyor, hersey belli olsa, keyifli olmazdı, bir yanım
süresiz sonsuz yanyanalık istiyor, ancak şu anki hissi kaybetmeden..Of sıkıldım yanımdakinden demeden, o ve ben ve karında kelebelek, gözlerde ışıltı, kokusunu dah da derinden koklamak.. Novo'da Banu'yu şoke eden açıklamam ne kadar dogru, budur bak gör var birşey diyip gerisini açıklayamamam.

Alındım bugün. Lafa bak, alınmak, almak, alınmak, neden?
Yanlış kelime seçiminden mi, niyeti anlamamaktan mı?

Hem özgür, hem belirsiz, hem de aynı heyecanı isteyip, aslında neyin ne oldugunu bildiğim hep yan yanalıktan canım cekip, hep yan yanalıkta sıkıcılık olacağı düşüncesi ve bunu besleyen, ya beni sevmiyorsa düşüncesi, aynı hislerde olalım diliyorum.

Filmi beğenmek, onu güldürmek, dağılmış saçları, tavrı...Begeniyorum seni 3 harf.

Merak ediyorum en korktugun şeyi,yanlış yaparsın, yanlış yapmışsın diyişini seviyorum.

Güven hissi var, nedensiz.

Sahilde yürürken koluna girmek istedim. Yapmadım. Sen yap istedim.

İlk fırsatta diyelim.
Diyin siz, ben yatıyorum.

22 Şubi 2010

O kadar doluyum ki, positif doluluk, son iki günde yasadıklarımı tek tek yazmak, istiyorum.
Gel gör ki olmuyor. Sakinleyip, önce bir cekmece sonra ikini cekmece mantıgında dökmeye başlayamıyorum. Oysaki tüm yazıların resim olarak bitmiş hali kafamda, gene bir chip ihtiyacı. Alsın beynimi, döksün kagıda toplam 1o yazı halinde. Ögle arası kadim sostum Fuat ile yaptıgım sohbette gelisen fikirler ve aslında şçyle olurmuş, bağlamaları bile ayrı bir yazı konusu.
Harfler klavyden cıkıp ekrana yansıdıkca seviniyorum, öke’le hep konustugumuz her sey o güzeller güzeli kafamızda beynimizin içinde, ve çokça, bolca.
Fikirden bol neyimiz var, kendimiz var? Neye sahibiz? Kendimize sahibiz, yıllardır.

En özgürü, en yalını, en yalnızı..

Not : Aslı, yalnız böyle yazılır di mi?

18 Şubat 2010 Perşembe

19 şubat

Her zaman sevdiğimiz işler ve kişilerle çevrili olamıyoruz..bunu kabul etmek lazım..gerceğinbir ğarcası olarak yapmak durumundayız, olmak durumundayız.
evimize gelip kapı pencere sıkı sıkı kapatıp kendi dünyamızda oldugumuzda cok mutlu oluyorsak, bunun da her an degişebilir oldugunu da kabul edebilirsek işte o zaman tamamdır.


çoğu insanın olayları kendi güvensizlikleri süzgecinden görüp sana da ona göre yorumları yaptgını
kendinle cok iyi sot olup bunlardan az etkilenmen gerekitiginin yazıları olan bir kitabın olsa,
piyasada olanlardan farkı olur..gerceklikten kopmadan "gercek" cogunlugun gercek dediği, o gerceği yaşamaya çalışmak..
Kendi dünyanı oluşturma yolunda ben olmamıs ama her nasılsa bencil olabilmiş cogunlukla kollektif takılabilmek..

aksam oldu..
aglıyorum..halamın kaderine mi aglıyorum, kaderim bu diye yazmıs olmasına mı? bilmiyorum. Hangi yürekle tiyatro gelicem, iyi ki bilet yok diyen babaanneme mi, üzgün olmak ve için acıması tam bu sekil birsey, yaslar akarken gözünün kenarını yakıyor, bogazın dolu, nefes alısın kesik kesik, zaman yavaslıyor..ve sen sadece aglıyorsun, yapabilecegin hiç bir sey yok.

18 şubat y dim y kalırım

17 Şubat 2010 Çarşamba

15 Şubat

Hayvanat bahçesi, Belfast yazısmalar,
Beyin flirt ü?
Güzellik üzerine, sitem ve beklentisizlik..

13 Şubat

Halam'ın yanında olanlar..

12 Şubat

BG yaklaşımları..
Cuma akşamı düşünceleri.

17 Şubat

Bugün güzel bir gün olsun. Şu an sezgilerim beni rahatsız ediyor, yanık kokusu barındaran onca düşünce ve istemdiğim bir yol cıktı karsıma gitmem gereken..Zorunlu olunca nasıl sevebilirsin.
Bugün güzel olacak, hissediyorum ancak şu an itibarı ile sıkıcı.

14 Şubat

14 Şubat 2010
Pazar günü beklenemyen olaylarla gecmişise döndüm. KArşımda şu and yasanan konuda yorum yaparken kendimi, düşünmeye başladım. Gaza da geldim denebilir aslında, mantık kurmadan ve düşünmeden aldıgım aksiyonlar silsilesi, nasıl bir duygu yogunlug ve patlaması, empati kurmak, sonrasında kendi olayıma dönüp onu yasamak..Rakı cidden iyi bir psikoterapi nesnesi? Eskiden rakı ile yapıyorlar mıydı acaba?

11 Şubat 2010 Perşembe

10 Şubat 2010

Gergin bu günü tanımlar diye uyandım. İşe gidene kadar geçen zamanı sakarlık, sıkıntı ve kasvetle doldurdum. Eteğimin astarını yırtma seklim üzerine imkanım olsa tüm günü evde geçirirdim. Nemrutlukla karışık, olmuş olayları yeniden düşünme sakin ve bu sakinlik kesinlikle içimden gelerekti, tüm olayları tekrar düşünüp kızdım. Öğlen Leyla’ya gitme onun gözlerinden çıkan parlaklıkla kendimdeki parlaklıgı hatırlamak için bencil bir plan yaptım.
(Herkesin herseyi kendi için yaptıgına inanırım.)

Ofis işler ve eve dönüş. Geldim, sabah ki gözümü açar açmaz olan vardıgım kanı ne kadr dogruymus dedim, vucudum kasılıyor, beynim yavasladı, kalvyede yazı yazamıyorum, telefon calıyor, konusamıyorum, anlatmaya basladıgım bir konuda kafam dagalıyor ve yanlıs kelimeler kullanarak karsı tarafından kafasını karıstırıyorum. En olmayacak dediğim bir kişiden, çok ilkşkilendiremediğim bir kişiyle yasadıgı bir heyecan- aşk- tutku arası bir şeyler işitince biraz oldugum agar enerjili yerden çıkar gibi oluyorum, ancak o şaşakınlık bile kendime getirmiyor. Evde aşağı yukarı dolanıyorum, hiçbirşey yapmadan, buaşık makinesini açıyorum, içini boşalmtka niyeti ile bir tabak çıkarıp, sonra vazgeçip, bulaşık makinasının kapagını da acık bırakıp, gidip yatıyorum.

15 dakika yatakta bayıldıktan sonra telefona uyanıyorum, Atomkarınca telefonda, hayatımıza yeni kattıgımız yeni blog ile ilgili iş basında onu paylaşıyor, yenilik, heyecan ve bunun herkesi sarmıs oldugu duygusu bende bir kıpırtıya neden oluyor ve vazgeçiyorum girdiğim moddan, açık bıraktıgım diger bir kapı olan dolap kapımıda kapatarak salon’a geçiyorum, açıyorum netbook’u. Yazıcam.

Skype’dan biri çıkıyor, sohbet koyulaşıyor, keyifleniyorum ve bir bakıyorum, kırmızı terlikli teyze gelmiş,

Habersiz, söylediğinden 4 gün önce. Anında rahatlıyorum, içim acıkıyor..Sancılarımın nedeni anlıyorum, çatlamya çalışan yumurtalar varmış içimde, onlar çatlayana kadr beni de çatlatmışlar tüm gün, beynimi, vucudumu nerden cıkacaklarını bilemedikleri için çatlatmışlar.

Eşikte olma durumumda bu yumurtlama sancısı gibi, koza kelebek ilişkisi.

9 Şubat 2010 Salı

9 Şubat 2010

Eşikte gibi hissediyorum bir suredir. Bunu dün bir İngiliz arkadasıma anlatana kadar, akla karayı seçtim, kaltım gösterdim, dilsiz gibi. Hala da eşik aklımda değil, h ile başlıyor.

İletisimimim cok fazla, hayatla ve insanlarla bagim canli ola ola,nasıl oluyor da, bir o kadar da içimde olup, arada kapanabiliyorum. Nedir beni yaşatan? Doga ile hayat buluyorum. İnsanlarin karmasasi kendi karmasam icinde beni cok dagitiyor, doga ise duzenli ve olumlu enerji ile yuklu. Aslında düzenli olumlu ve enerji yüklü insanlarda da doga da buldugumu buluyorum. Demek ki, kendimi ne kadar düzenli, olumlu ve enerji yüklü tuttugum konusunda sık sık kontrol etmeliyim. Kimseye doğamda olan enerjiyi, yaşama bağlılığı ne olursa olsun, dert etmeye deger mi psikolojimden uzaklaklaştırmasına izin vermemeliyim.

Aşık olunca ve ya çok üzülünce ne olacak? Hassas olduğundan kaynaklı dağılgan yapım, duygularını yogun yasayan ve bir duyguyu derinden hisseden, yüzeysel olarak algılama özürlü ve bir seyi yapıyorsam eger, en basitinden en önmelisine kadar, tamamen orda olma insanlık ayıbımla, işim iş.

Kozamdan çıkacağım sonunda, kendimi şaşırtıcak guzellikte bir kelebek olurum belki. Bunun için bana destek, olup, hadi diyecek, sen bir kelebeksin hem de söyle bir kelebek diyecek birine ihtiyaç hissediyorum. Üç harfli içime kelebekler atmakta usta, belki de oldur bu kişi, sonuçta kendisi kaybolmanın sanatını icra ediyor olsa da, kelebekleri o getirdi, değil mi ?

8 Şubat 2010 Pazartesi

8 şubat 1974 /2010

Ya üç harf;

Nerdesin?
Özledim.

İster istemez insan düşünüyor, bu boşluk hayırlı mı diye. İçime bir boşunalık duygusu gelmeden, kaldığımız yerden devam etmek üzere buluşalım.Çarşamba üstüne Perşembe karşılaşınca kaldığımız yerden devam dediğin gibi.
Sen ve senin kendi alanın benim içim önemli ve saygı duyulası olduğundan sessiz bir leylayım ben. Her gün seni düşünür, her an seni anarım durumundayım yoksa, anmak senin için komik, anlarımız az. Bir o kadar da, kaliteli. Bakıslarını görerek, duyduklarınla kafandakiler örtüşünce memnun gülümsemen,şaşkın bir ördek olup kafanı suya sokmaya meyilli olsan da..

Su’yu severim.


Bu gün babam ve halam ve amcam için hiç bir seyin asl bir daha eskisi olmayacağı bir gün, ve şu an süper babaanmeni düşündüğümde, neler yasadıgını, inanamıyorum. 74 yılı, 86 yılı ve ona bağışlanmış olan biricik kızı şu an 2010 ve yaşam mücadelesinde. Halam’ın mevlut sordugu an içimi acıttı. Benim küçüklüğümde, acılı geçmeyen ve gözyası olsa da yerinde olan mevlutler halam’ı görmek için fırsatlardı, arka odada olan taze ve lezzetli börekleri, çörek otlu, renkleri ve tatları hala ağzımda, onları kaçırmak, servis edilme zamanında yemekten daha tatlıydı. Dedem’in vazgecilmezi ve yiye yiye bizim vazgeçilmezimiz olan ballılar. Burda yiyince o tat yok. Hiçbirsey tek başına anlamlı değil besbelli.
Neşet amca’nın ki onu da kaybettik, hocanın tam yanında oturması hep aklımda kalmıştır, benim sordum sarı ciceğe calsıgında fitnat tarafından ve o yoksa da kesin biri tarafında salona cagrılmam ve orada iyi hislerde olmam. Tüm sülaleyi görmkten memnun olmam, bana dede ,halama baba evi olan o evi cok sevmem..O evi o ev yapan saatin o evden gittiği gün ise o ev eksiliyor diye ayrıca hüzünledim.
Dedecim, ruh içinde yat. Dolunay’a bakıyoruz biz burdan sende ordan bak.

Seni Seviyorum, genlerden.


Az önce adıma bir zarf geldi, çok severim zarf içinde posta almayı. İçinden hediye bir kitap çıktı hem de yeni tanıdım birinden. Dünyada ince düşünceli insanların yasadıgı ve yanlız olmadıgımı hissettiren ikinci olay, birincisi ise az önce sadece rakamlar üzerinden bir sohbet geliştirdiğimiz çok sevdiğim bir yakınım. Dedemin ruhu aramızda belki de, bugün beni memnun eden çeşitli melekler devrede, sevildiğimi, yanlız olmadığımı hissettim.

Buruk ancak umutluyum..

2 Şubat 2010 Salı

1 Şubat 2010 "Kopuk Kopuk"

Elinizde olan nedenlerden dolayı, bir kızın kişiliğini acıtmak isterseniz
Ona avlanma sürecinizin bittiğini aşağıdaki gibi bir mesajla bildiremeniz çok faydalı olur. Ancak özellikle bekleyin ve o size sorunca yapın, o zaman çok daha keyifli

“Kopuk kopuk bir haldeyim bu aralar.Kusura bakma. Meşguliyet had safhada.”

Yazıverin.

Kızımız ruh halini sormuşken, baskısız ve sizi rahatlatıcı bir tonda, bu cevabı 3 gün sessizlik üzerine alınca, süzülür. Kızar,tepki verir.

Bir yabancının kopuk kopuk oldugunu bildirmesi neden kızı üzmüştür?
Bilen var mı?

Herkes kopabilir, zaman zaman..Kaldi ki ben onu ilk gördüğümde, koptum. Beraber de koparız kesinlikle, diye düşündüm.

Beni kollarına aldıktan hemen sonra, kendi kendine kopuk kopuk olacağını düşünmedim; nedense. Zira ona kopup gidesim geldiği ilk görüş anından sonra hep aklıma gelse de, görmeye ulaşmaya hiç çalışmadım. Olacağı var ise olsun istedim.

Olacaklar, tohum ve açılma kelimeleri ile başlayıp, geçen haftasonu senle sinema hayali, nedense, sözleri ile devam edince, olmaz dediğim karında kelebekler direk beni gıdıklamaya başladı
ve koptum.

Sonrası çok sıradan gelişti,ortama hakim olan sessizlik; zevkli kelimelerden oluşan ifadelerin, ruh okşayıcı tavırların üzerine çökünce benim kopmama, bir şişe sarap içip, tüm gece film seyretmeme ve filmden notlar almama neden oldu, itiraf ediyorum bir de aralıklarla ağladım, ağladım,evet,ancak hayatıma yeni giriş yapmış bir yabancı neden kopuk kopuk diye ağlamadım.

Devir gerçekten değişti diye düşündüm. Bana kadar yansıdıgına göre, kriz gibi dalga dalga başlamış ve bana kadar ulaşmış.

Neden değişti, kim değiştirdi, değişimi kim kabul etti, düzeni kızlar mı bozdu, erkekler neden bu konuma gecti diye ağladım, bu geçiş anı da bende kopuk..Basit zamanlarda kaldım, herkesin herkese duygusal yaklaştığı, değer verdiği, zaman verdiği, sevdiği zamanlarda. Hikayelerin paylaşıldığı, öpüşmenin en değerli ve uzun uzun öpüşmelerin duygularla alakalı olduğu dönemlerde..

Beraber kalınınca büyük bir şey olduğu, tohumların dogru mevsimde açıldığının sinyali olarak tek tek düğmelerin açıldığı,eteklerin sıyrıldığı zamanlarda. Yaşananın her ne ise, kendi içinde saygısı olduğu, konuşarak anlaşıldığı bir dönemde.

Kimse kimseyi hemen sevgili yapmak durumda değil,begenisi uzun sürmek zorunda da değil, sadece uygun iletişimi kurmak durumunda, neden mi?

Naziktir ve düşünceli olan budur. Bir erkeğe de en yakışan iki özelliktir.

Kusura bakıldı.
Kayıtlara geçilmedi.
Belirtilen ruh haline -seviyorum sevmiyorum-yorumunun gereksiz olduğuna karar verildi.

Yorum hemen anında duygusallıktan yapıldı çünkü aksi adam ilk görüşte hemen "sevildi".

2 Şubat 2010 "Doğru şudur, yanlış budur"

Yaşadığım 'ilişki kazasını' düşününce pek de paranoyak gelmedim kendime şu sıralar. Göz göze ilşkilerin insanı oldugum için, değil gözgöze yan yana geldiğine şükredip, hoşlandığın adamın geldiği an yok olması durumu biraz ümitsizlik verdi.

İnsanları,ilişkileri,gözleyen gözlerim, beğendiğim adamında dünyasını görüyor, işitiyor, anlıyor, hissediyorken, nasıl oluyorda göz ve beyin sahibi olan bu adam ki benden zeki oldugunu düşünüyorum, ki ondan etkilenmemde ki en önemli neden zekası ve dingin ses tonu ile ağzından dökülen zevkli kelimelerdir, benim dünyamı görmüyor, anlamıyor ve hissetmiyor.

Görse, anlasa, hissettse, ben sözlüye almadan, iletişim kurabilirdi.

Bunu herkes yapabilir, açık mutfak devri geldi de herkesin içi ne yediğini görüp rahat etti de, ilişki de açıklık neden gelemiyor bir türlü. İki göz bir kalp ve bir beyin karşıklaşıp, bir süre beraber dolaşıp,ki bu sürenin uzun olması çok da gerekli değil, etkileşmek ve positif hisleri ikiyle çarpma, dudakların kavuşması, ellerin hissetmesini takiben, nasıl olur,da yok olmayı hem de ses çıkarmadan, seçebilir bir bünye?

Bu seçimin adı nedir ve sahibine ne tür sıfatlar kazandırır?

Kimse yorulmuyor mu? Kimse dün akşam ne güzeldi, hayatıma giren bu yeni kişiyi ben bir tanıyayım diye hissetmiyor mu?
Kapılar duvarlar, insanların arasında neden hala örülü?
Kendine güvenen ve kendi seven insanın başkalarını da aynı güven ve sevgiyle sevmesi dışında bir bilgim yok.

Yaralarımın derin olmaması için, karşı tarafı da kimse düzeltemeyeceğine göre, kendimi mi değiştirmeliyim? Tüketilen ne burda? Yaşanan ne? Biten ne? Herkesin kendi hikayesi olması kabul, sırtındaki yükler, korkuları kabul. Karşılaşan iki kalp hikayelerini paylaşmaya nereden geldiklerini anlatmakta neden gönüllü değiller? Seks iki insanın arasında paylaşılabilecekleri en önemli şeyken, ve en özel, çünkü sadece o an ikiniz var..Neden bu sekilde hafife alınabiliyor? Önemsiz özensiz sadece tek amaçmışcasına duruyor, yapılsa bir etiket, yapılmasa başka bir etiket gibi algılara neden oluyor? Modern zamanlar derken hersey neden yoz, bu kadar boş, ve yakıcı, yıkıcı..

Sevdim hoşlandım dediğin; dediği; andan itibaren ne oluyor da bir anda bastıgın toprak ayaklarının altından yok oluyor? Kendinle ve anlamdıgın bir konu ile ilgili, acaba nedir? , sorularınla başbaşa içine sıkıntı, gögsüne kocaman bir danua oturmuşcasına şaşkın ve kişiliğine saygısızlık edilmiş hissediyorsun?

Doğru şudur, yanlış budur düşüncelerine dalıp,yaptıklarımın hepten mi yanlış, kapalı ol derken, ilşki mi yaşıyorum çelişki mi?

Hayat basit, onu zorlaştıran, kandırmaya çalışan cidden sakil duruyor, ve olumsuz bir şekilde parlıyor, gözleri yoran florasans ışığı gibi. Başını ağrıtıyor.

İlişki nedir ki? Benim tanımım sağlıklı kadın erkek ilşkisinde, ağarlığı yükü olmayan, birbirini görmek isteyen ve ya istemdiği anlarda da bunu söyleyen sağlıklı kadın erkek arası kurulan cümleler, gidilen sinemalar, edilen danslar, kapanan gözler, verilen bornozlar, yazılan mesajlar. İlişki ne değil, sessizlik değil, ben yok oldum, sen düşün de bul demek değil, camları sıkı kapatıp, üzerine de hiç gereği yokken bir de panjurları indirmek hiç değil. Positifte başlayan duyguların, negatife geçmeye ve ya sıfır noktasına geldiğini karşıya iletme ve gitme cesareti bence ilişki.

Herkesin kendini gizleyerek “güçlü” kaldığı bir dünya istemiyorum. Bakışlarında gördüğümün, sözlerindeki anlamın altında rüzgarlar esmesin, açık ve perdesiz paylaşımlar olsun,
gerçek insanlar olsun istiyorum. Mecbur kaldığında gönülsüzce yapılan kısa mesaj acıklamaları değil.


Çaba ile çözmek değil, gönüllü paylaşımların, kendi gizli bahcelerin açıldıgı, bu bahcede karsılaştıgım yabanı otlardan, ısırganlardan oluşan, kopuk kopuk ruh hallerinin altını acıp, orda olmam gerekirse, emek vermek istiyorum. Destek olmak, güvenmek, bilmek istiyorum, kendimle değil, o’nunla dans etmek istiyorum.