29 Nisan 2010 Perşembe

Deneyim; pazarlık yok! "29 Nisan"

Kalktı, önce kafasında yapacağı basit hareketi düşündü.
Sol yanında duran plastik beyaz sandalyeyi alıp sağ ynaına getireceksin ancak bombeli bir şekilde, yani kafanın hizasına gelecek bir yükseklikte, diger bir ifade ile

Şımararak, ay ben sandalyeyi şurdan alıyım da şuraya koyayım bari, dercesine.

Alıp, hop diğer tarafa plastik sandalye koymak. Basit.
Basit.
Basit oldugu için, birden fazla kez kendi içinde calsıtı hafızasına kazıdı o basit hareketi. Kendince komplike bir detay ekleme cabası da oldu. Allahtan vazgeçti bir süre sonra.

Şimdi, yavasca yap, en yavas halinde yap.
Hızın değişirse nitelik değişiyor.

Bahsettiğin konu kendi hayatından olsun,

Bahsettiğim konu acıklı değilken vucudun sonunda kadar gerilmesinden, yavaşlığından, ses kesiliyor, karnıma iniyor, ordan cıkmaya calısıyor ve cıkamıyor, nefes kesikleşiyor ve aglamak geliyor ve tutuyor kendini.

Oto sansür ve oto kontrol aramızda.

Öyle iyi bir noktaya geldi ki, tutmasa, hem anlattığı konuyu arındıracaktı belki de hemde tüm vucudunu.
Bırakmak lazım gelen yerde bırakmak, akmak bu. Vucudunu ve doganın ruhumuzun üzerindeki görüntüsü oldugundan vucudu dinlemek, ve çalıstırmak.

Doğayla olmadığı gibi, vücüdunla da pazarlık olmuyor!

22 Nisan 2010 Perşembe

22 Nisan

İişimiz budamak ve azaltmaksa..
Anlık sinir edebiyatına son!



Tüm gün hissettiklerimin özeti.
A heavy snowball  disappears into the sea, what a silence!

21 Nisan 2010 Çarşamba

22 Nisan Deniz Kabukları

Bizr zaman içinizden bir ses şimdiye kadar zaman gecirdin sanki sürüklendin diyor, sonra belirli olayların cereyan etmesi ile, düşününüşte bir mit değişikliği oluveriyor o sırada bir foto görüyorsun, deniz kabugunu dinlerken, bir araştırıyorsun, duydukların seni çok memnun ediyor ve bütünlüğe ve kendini tanıma yolunda gidişin daha keyifli hale geliyor.

Deniz kabuklarında duydugun dalgaların sesleri, uzak diyarlardan aldıgın haberler diye kurguların aslındakendi kan dolaşımımızın sesi.. ses efekti, iç bölümün basıncı ile dıs bölümün basıncı eş.

20 Nisan 2010 Salı

20Nisan"Acıbadem"

Bu öğlen, hasta ziyaretine gittim.


Hersey yolundaydı, ta ki, kastanenin kapısından girene kadar, Acıbadem’in asansör!ünü görünce zihnim bana bir oyun oynadı, yaşlar içinde kaldım.

Tazelendi tüm acım. Beynim sana sesleniyorum, neyi nereye nasıl kaydediyorsun ve bir anda salıveriyorsun, görünce mi, olmayan bir his geliyor, aynı tazeliği ile. Dedim ki, cansız binaların anlamı sadece orada yasadıgımız anılarla var.

Hala dedim, çıkınca, ormana dogru, etrafımda verdiğim degeri göremeyenlerin akıllarını okurken, içlerini anlama cabası gösterip, görünmeyene inanırken, beni duyar mısın acaba dedim? Her bokun telepatisi yerli yersiz oluyor da sana nasıl ulaşamayyım. O an insan büyü istiyor, sihir istiyor, filmlerde oldugu gibi, bir özüm

Sesi yankılansın istiyor ki, allahtan güneş gözlüklerim var ki, gözlerimi saklayabiliyorum.

Sanatçı kesim bundan mı hep gözlüklü, ruhlarını anladıgımız gözleri beyinleri hep hassas, yaşlar aklamaya hazır olduğu için.

Ziyaretim, iyi geçti, hastamız cok iyi gözüküyordu, rengi, durusu ve gözleri.

Arada bir yere daldıgında sunu sezdim, yerine yenileri konsa da, kendinden bir parcanın gitmesi, meditasyonda zihnimizde yaptıgımız gibi yok edip geri getirmekle aynı mı? Bilemeyiz, bize olmadı ona oldu. Ahkam kesmek manasız.

Seni Seviyorum, Ulduz annesi, Nevval Teyze, seni de çok seviyorum, Nevval kızı Ulduz!
Seni Seviyorum Hala!

19 Nisan 2010 Pazartesi

kirpi ve salyangoz

Aksam eve yürürken gözlerim salyangozları aradı. Kirpi'yi düşündüm sonra, nereye gitti acaba?
Salyangoz yoksa kirpi de yok, al sana der gibiydi durum. Kedilerle idare et, kedili köşk zaten, kedi kuralları gecerli, gelirim saksına yatarım, sardunyalar beni bağlamaz, sandalyede de  yatarım kirimin izi de cıkar sen nereye oturursan oturlar.


Kirpi ile ilk hislerimi facebook'a yazmıstım, şimdi o yazı kimbilir nerde, kacıncı sayfada ve arasan da bah bulursun şeklinde uzaktadır. Facebook'a duvara yazmak zarar aslında, denize atılmıs taş. yıllık gibi herkesin fotolarıyla isimleri ve paylaştıkları bilgileri ile güzel bir çalışma facebook ancak yazdıklarımızı düzenli olarak bize yollasa, yazdıgımız anlık akışta yanımıza kalsa, nerde benim kirpi ilk hislerim şimdi?

Ahmet ile ilk fikir tetiklemesi oldugunda da oradan baslamıstı ve hepsini copy paste etmiştim, yazık olmasın diye.

Kugulu park'taki kuguları düşündüm, şu an..
Onlar nasıllar ki? Beni düşünüyorlar mı? Ne çok bakmıştım onlara.

Şu ana kadar hayatıma giren tüm hayvanlar sizi cok seviyorum!

'Ya hep inandığın şey gerçek değilse? "18 Nisan"

Haftasonu Romantik, filmini izledim..Pazar günü. Kırmızı perdeleri cektim, Bebek felaket bir hal almadan 13:00 gibi eve vardım, göreceğim bebekleri görüp, aldım bir efes dark, oturdum izlemeye..

Film o kadr yüksek bir düğün sahnesi ile basladı ki, bir an Ferzan Özpetek hissine kapıldım, sonrasında Martini’ye gectim. Yasemin Kozanoglunun sesi, vs gibi detaylara hiç girmicem cünkü klişe, bayıldım filme, içinde gecen laflardan notlar aldım. Düşündüğüm hiçbirsey olmadı, tam çözemedim, çözdüğüm yerlerde hep tersine gitti, senaryo, bu kısmına sevindim..Ayciceği, aptal bir renk buldugum pempeyi tek sevdiğim yer olan klasik eski model araba, sakinlik, nostaljik hava, pam’in sesi, teoman ve okan bayülgen yanyana, filmi fotograf bakar gibi izlemekte cok keyifli geldi. Almadovar hissi de geldi.
Senaryosunu ve bağlandığı felsefeyi çok sevdim.

Sekiz yılda cekildiğini duyunca saşırdım.

İyi geldi bana Romantik filmi. Begendim

13 Nisan 2010 Salı

13 Nisan "anlam filan aramıyorum"

Aramıyorum da birseyler..Arayış yok sadece eskiden daha güzeldi.

Days of bubble bath, zamanları. Köpük banyosu günleri, neden Türkçe varken ingilizce döküldüm. Sarhoş değilim ayrıca.

Alemi yok ingilizce konuşmanın.

Durmadan köpük alıyorum, küvet sandozu alıyorum, içine girip kitap okuyorum, çıktıgımda aklımdakiler suda kalmıs oluyor ve tıpayı cekince de direk küvetten artık nereye gidiyorsa. Su ile ilşkim her zaman iyi olmustur. Bana iyi gelmiştir.

Romantik olarak düşündüğüm biri var. Bana zor da olsa geçte olsa yaptıgı bir açıklamada da var, bu acıklamaya rağmen özlemim var.

Şu an ondan hissedemediğim yanıbasımdalığı ve ona sarılıp uyudugumda nefes eşitlemesi yaptıgım çalısmaların yerine sanırım, banyo tabletlerini koyarak kendime iyi gelmeye çalısıyorum. Hisler ne kadar baglayıcı bazı zamanlar. Yok sayamıyorsun, rutubet gibi,gizlenmiyor.

12 Nisan 2010 Pazartesi

12 Nisan

Jessica Abla’nın bir yazısına gene çok içlendim.


Benim içimde duran ve dısarı yansıtmadıgım bir konuyu o kadar basitce yazmış ki.

Gene ağlattı beni. Ağlattığı yazılardan ikincisi bu.



Konuyu güçlü hissedince yazamıyor olduguma getiricem.

Yazdıgımda güçlü hissediyorsam ya bu kızgınlıktan oluyor, ya bu böyle olmasın değişssin, nasıl olur gibi dellenmelerle dısa vurdugum kabul etmemezliklerden ileri geliyor.



Aşık oldugumda, istediğimde de yazıyorum, gene yazdıgım anlar, kopukluk anları.



Aşkla yanyana yasadıgım beraberdurmalar, sohbet, özlem duyup karsılastıgındaki

Gercek sarılmalardan bahsedemiyorum, veya Timur’un halamla gözgöze geliş anı kafama kazınmıs olsa da, ordaki tüm duyguları okusamda bunu yazmamak, neden?



Gercek yazılmaz gibi bir durum mu var. Çok önemsediğin anlarında fotolarını cekmezsin mantıgı gibi, zaten yaşamakla meşgulsündür. Fotografını cekmeye basladıgın an, tanıksındır o ana, içinde değil. Bunun gibi bir sey işte.



Geçenlerde bir blogta okuduğum üzere, aşkı anlatmanın en iyi yolu gercekten aşık olmaktır.



Ol ve oldugunu yaşa. Koşulşuz.

Şanşlıyım. Yaşıyorum.

7 Nisan 2010 Çarşamba

7 Mart

Bugün burs sınavım var, burs almak istiyorum.




Cahil olduğumu dün aksam okurken farkettim.



Bugünde kağıt üzerinden göreceğim, umutsuz vaka olmadıgımı hissediyorum ancak cahilim.


Daha önce ilgilenmediğim bir konuya basladım.
Okuyorum, yorumlamam için daha cok okunacak kitap var.


Yazmakla zaman kaybetmeyip, okumaya devam edeyim.

2 Nisan 2010 Cuma

2 Nisan "Baskasında kendini görmek"

Dün çok eglendiğim, bir o kadar da sıcakladıgım, kendimle karşılaştığım ve az bir zamanda olsa karsı tarafın aklına kalbine girip konustugum bir ortamda bulundum.

Bu cok cok güzeldi.



Kendimde ilk gördüğüm, ne kadar çok sevilmeye duydugum ihtiyactı, aslında ciddi ciddi ben, sevilmek istiyorum, ve destek görmek istiyorum. Bunu da duymak hatta sarılmak istiyorum. Sarılınmak. Sevilmek demek, herkes beni sevsin şeklinde değil, sevenlerin sevgilerini görmek hissetmek ve duymak. Herkes sevmesin zaten, ben herkesi sevemiyorum cünkü. Herkes sevmek tuhaf bir durum zaten.



İşte de bunu istiyorum, herzaman sevgi dolu ve konusan burdan da üreten bir ortam.

Kafamdaki dilemma anlımda yazıyormus meger haberim yokmuş. En güzel yanıda herkesin kafasının içi dısındaymıs, bunları kitaplardan okuyup bu kadar net kendi hayatımın içinde deneyimlememiştim.



Acaba yan yana otur otur ve göre göre alış alış ve sev gibi mi oldu diye de düşündüm, yok öyle değil bariz bir sevgi ve anlama ortada. Üstü sadece bir ikş olusmus pürüzle kapanmıs, alttaki parlak keyifli kısımlar hiç hak etmedikleri halde hem altta hem de görünmez bir yerlerde kalmışlar.



Kendinle karşılaşmak çok keyifli bir o kadar da diyorsun ki kendine kendini baskasından dinlemen buna neden oluyor, neden bunları düşünüyorum ki, neden kafamda ikili opsiyon durmadan beni yoruyor, bir seyi düşün, yap, kaldır koy kenara. Herkesin kafasında baska bir kasıntı. Bunların rahatlamasıydı bu.



Relax, yıllardır, kendime dediğim.

Evet ..

Relax



Su an çok güzel dünya. Böyle kalsın. Daha iyiyi de gitsin.