28 Haziran 2010 Pazartesi

Dünün anları - 28 06 2010

Adem Baba, Fuat sacını kim kesti, derken, Kuaför demeye bin şahit, bana resmen önyargılı olursan böyle olur, işte sana yakışlıklı musevi erkek harikası hem de Mustafa isimli, yakışıklı kişinin kapıdan girmesi.
Elimde Fuat’ın davetiye, arabadayım, o, kuzenine davetiye vermeye gitmiş, bende henüz elime geçtiği için bakıyorum, aslında davetiye’yi görmüyorum,

Aklım sadece halam’da, ve olmayacaklarda, Zeki Müren, seninle aşkımız eski bir roman çalıyor, ve gözlerimden yaşlar akıyor.

Fuat araba’ya geliyor, bana mı aşıktın kanka n’oldui ne bu davetiye’te gözyaşları diyor, gülerken ağlamaya başlıyorum.



Komik.



Didem’e yakınız, kapıdan uğrayıp Leyla’yı bir göreyim diyorum, gene hisliyim, bana hepsi mor olan bir kaç dogum günü hediyesi almış, tam acarken gene gözlerimden yaşlar boşalıyor, Didem, ‘ hediyelere mi duygulandın? Diyor, gene kopuyoruz ve gülüyoruz, aslında gene aklımda halam’la ilgili haber..



Komik.



Uyandığımda Çağatay’ın online olması ve onunla bir saat konusup mutlu hissettmem, cektiğim dolunay resimleri ve sabah ışıkları ile memnun olmam.

24 Haziran 2010 Perşembe

senin işin zor.

anlam tanımlamasına, uygun bir yazı..
anlamak..


senin işin zor,
anlaman güzel, içim rahat.

kim ne anladı acaba?
işin zor diyen ne üstüne dedi,
anlaman güzel diyen ne üstüne anladı sandı?

anlamanın yolu ne?

aynı düşünmek mi?
aynı olmak mı?
çaba mı?
anladıgını görmek mi?
gördüğüne göre anlam çıkarmak mı?

bilmiyorum.
aynı sen kendinle bile aynı değilsin,
yarın sabah.

bugün düşündüklerin seni yarın değiştiriyor.

bihterin ölmesine üzülürken, şunu hissettim, aşk için ölen yok.
moralim buna bozuldu, aşktan da ölen yok..

Kim bunu tam da bu anlamda anladı.

evet ben bastım, diyebilme
ayak izin orda, sen yok desende..

gene konu şu;
ne değil?
nasıl?

ne'ler az cok aynı..
nasıllar ne'yi güzelleştiren.

isimler anlamlı.

20 Haziran 2010 Pazar

17 Haziran 2010 Perşembe

basit 16 haz

Ofisten cıktı, uykusuzlugunun verdiği uyusukluk ve aslında boşvermişlik hissi ile , yürümeye başladı, aclıgını hissetti, insan düşündüğüdür lafı geldi aklında, kimin dediğini hatırlamadı, sürdüğü kremlerin kana karsıtıgını da biliyordu artık, yedikleri
Kadar sürdükleri de iyi olmalıydı, kanına girecekti, sonunda. Bu bilgi eşliğinde beyninde hızlıca bir filtreleme gelişti ve anlar cagarıstı.

Tüm bunlar kafasında geçe dursun, kendine rozbif karabiberli kenarı ve peynir sandviç yaptırmıştı, mccormick dısını begendiği kırmızı biberinin fiyatı sormusi sandvic haırlanırken de ortama kokusu yayılmıs olan zeytinlerin hepsindne denemişti, en cok sevdiği hangisiydi, aklında bile yoktu. Elinde sandviz cıktı levent meydana,
Banka oturdu, yemeye koyuldu, her ısırısta baska düşünce gecti aklından ve yenından yeni yüzler gecti, herkes birbirine birseyler anlatmakta, ve diğerleri ile ilgili
Kısacası olan bitmiş ancak anlatırken yasatılıyor konularda.

Metro, ordan, tam Akkirman’a dönerken, kahve ceken can’a yenik düşülerek, yolun Amerikan hastanesine dogru cevrilmesi, Aydın Boysan kitabına başlayacak olmanın heyecanı, bir önceki tecrübeden biliniyor,iç rahat acaip akacak kitap ve esin verecek.
Koltuklar nemden kokuyor, ancak klima var serin derken yanıyor sağ kalca ve dize kadar, cünkü kahveyi yaratıcı bir hareketle üzerine döküyor, kupada tekbir damla kalmayıncaya kadar tüm kahve üzerinde ve bacaklarından dogru direk ayatkkabısının içinde, kana kesin karıstı, şimdi birine hohhh dese, güzel bir kahve kokusu yayılabilir.

Süpermen olmak lazım bazen diye gecirip, yanmıs olmanın verdiği sıcaklıkla, gidip üzerine esofmanlarını giyip geri geliyor yerine, halıya gökülmüş kahveler iyice havasızlıgı nem ile birleştirmiş ve kokuyor, kalkmaya karar veriyor.

Stüdyoya geldiğinde her zaman ki kişilerden farklı kişileri görmekten mutlu, kahve aldı kendine ve dısarı gecip kitaba devam etti, sonrasında 3 saat boyunca hayatında ilk defa gördüğü performansları izledi ve dünyanın ilk 5 inde olan “Theodoros Terzopulos “ ile arada Şahika Tekand'ın bilgilendirmeleri ile tanışmış oldu. 3 saati 2 vantilatör eşliğinde ve havasız bir yerde gecirebilmesi ile
fişek hızında taksiye yürürken içini heyecan sarmış, ve uyumaya baslamıstı bile. Heyecan içinde uyuyordu, beyni düşünüyor, izlediklerini kendi kendine sessiz, tartısıyor, yürürken uyunabildiğini hissederek, aynı rüyada kendini görmek gibi, sevdiği İstanbul’un içinden evine gidiyordu, algılarının bazılarını kapamıs sadece bazı fonksiyonlarını acık bırakmıstı. Uykusuzluktan dolayı ve sıcaktan dolayı böyleyken, bu hissi, aslında bünyesine kaydetmişken, norma sartlarda da geri cagarıp bu moda gelebilirdi.

Bu noktada, Şahika Tekand'a baslamanın ne dogru bir karar oldugunu düşündü, 2007’de aklına düşüp, 2010’da. İnsan faktörüne, gruplaşmaya ve bunu inkara ragmen, sevindi, ve herkesce bilinen, uyku moduna gecti.


Gördükleri ve hissettirdikleri ile iglili yazıyı da ilk iş yarın yazmak üzere, yatakla bir oldu.

14 Haziran 2010 Pazartesi

ekme biçme dünyası..

tüm camlar acık cicek düzenlemesi yapan aksam sivrisinek bicer.

13 Haziran 2010 Pazar

14 Haziran - Lavanta-

Lavanta ve çağarıştırdıkları, kelimeler ve çağarıştırdıkları, metaforlar..
Hayatı daha derin ve anlamlı kılıyorlar.

Bir saksı lavantaya karsı uyanmış olmak, insanı cok mutlu ediyor, bir bahce lavantaya karsı uyansam, söyle esintisi gelirken, kokusuyla yıkanmak, ordan gelen kokunun az önce cekilmiş olan cekirdek kahvenin kokusuna karısması..

...böyle bir karışımın beynine verdiği hislerle başlanılan bir gün olsun bugün.

....

11 Haziran 2010 Cuma

Anlaş"ma" üzerine;

Az önce farktama yaptım..
Farkederek saptadım.

İstediğin kadar acıkca ve dürüstce bir acıklama yap, ve ya acıklamada değil
Sen konusurken “gibime geldi” seklinde dinlemeler mevcut.
Bu da insana sunu düşündürüyor, zaten kafalarda senin anlatacagın ile ilgili bir fikir gelişmiş ve sonuca gitmiş, sen de orada, konusuyorsun.

Etrafta kaç sohbet hesapsiz, ve agzından cıkana göre ve tam da bu anda ve agzından döküleni anlama üzerine gelişiyor!

8 Haziran 2010 Salı