27 Mayıs 2011 Cuma

Bu sana İskoç Anane!

Anlam ölümdür.
Hayatımızdaki tek net ve fakat zmanlaması belli olmayan olacağı bir gün net olan, yaşamdan net bir kavramdır ölüm. Yaşamdır aslında, derler ya, yaşadıkca ölürsün. Heyecanlı bir cümle. Yaşadıklarına sevindiğin, yaşadıkların kalbini attırdığı, gözlerinden yaş akıttığı, gülmekten dişlerini saydırttığın, ilham verdiğin sürece güzel ölürsün.
Bana ölümü yazdıran son günlerde yaşadıklarım. Son günlerde öldüklerim de diyebiliriz. Her zaman işe gittiğim yolda bomba patladı. Kimse ölmedi, bir kişi bacağını kaybetti, bu sabah uyanıp yataktan çıkarken bacaklarıma baktım. Orda olmalarına bir gün öncekinden daha çok şükrettim. Ölebilirdik dedik, dün bir arkadasımla tüyler diken diken olmuş, herzaman geçtiğimiz yoldan geçerken geriye doğru yollar bulup, olandan bitenden kendimizi kurtarmaya çalışırken.
Sonrasında bir haber aldım. Bir ölüm haberi..
Ölen kişi arkadaşımın başka ve uzak diyarlarda yaşayan anneannesi. Hiç görmediğim ancak burdan gidiş ritüeline ağladığım bir kişi. Yakılacakmış. Benim de istediğim birşey yakılmak. Kül olmak. Yanıp bitip kül olmak. Türkiye'de bunun için fırın yokmuş, uygun. Tanıdık bir pizzacı ile şimdiden konuşsam belki rica ile halledebiliriz bu olayı. Toprak olmak istemiyorum. Kül olmak istiyorum. Birazdan tasvir etmeye çalışacağım kare, telefonda dinlediklerimden bende kalanlar ve bu dünyadan başka bir yere giden bir anneannenin son dakikaları..

Fonda iskoç müziği çalıyor, yanında eşi, el eleler, ve çocuklar yatagının basında, camnda alabildiğince yeşillik görünmekte, sanki dünya her zamankinden daha sessiz ve saygılı, muzik yeşilde kaybolurken bir o kadar da net, o sırada gözler kapanıyor, tam da son bir kadeh şarap yudumlanmışken... Geride kalanlar ise, doğayla bütünleşip sessizleşiyorlar, kendi kadehlerinde kalan şimdilik son yudum ama onunla içilen gerçek son bir  yudumla..Nur içinde olsun, külleriyle var olsun.

24 Ocak 2011 Pazartesi

Hormonal Katkı Payı

hissettiklerimizi hormonlarımızın o an ki durumunda kac kat daha fazla hissediyoruz?
mesela bugün dün akşam ki hisli,içli halimin sağlaması bir aylık hormonal sinyalin gelmesi ile,kendimi dükkan burger'de buldum.. Gün geçtikce daha da duygusal mı oluyorum ben ? soruma cevap bu malum sinyal ve getirileri beni çok rahatlattı, doğurğanlığımı hatırlattı, pek bir memnunum.

23 Ocak 2011 Pazar

uyurum sanmıştım.

Tüm günün hissettirdikleri, geçmişleri derken, uykum kactı, ağladım da biraz, üzüntü ağlaması değil, hayatın en gerçek yanlarını hissedip kabul etmenin verdiği içlenme bu, sevdiklerini kaybedenlere, sevdiklerini göremeyenlere, sevgiye kapalı olduklarını deklare edenlere ve kendime, hepsinden birşey buluyorum kendimde çünkü, basıma gelmiş, gelecek ve ya içinde olacağım hep aynı yaşam halleri. Gözyaslari en çok da kendime, yanimda animda yok sevdigim hayalimdeki diye.

Anlamın anda bulunması da bundan, gerisi teferruat.

23 01 2011

Saat 23:49 bugün 11 dakika sonra sona erecek. Kendimizce bir oyunun adlandırmanın daniskası bir durum, tam saat onikide gün bitiyor, aslında bugünün gecesi diger günün ilk saatleri ve neden sabah degil?
Annemin, özge, ahiret sorusu sorma diyip durmasına şaşmamak lazım ben küçükken.

Bugün dörtte uyandım, sonra bir saat internetten birşeyler izleyip, hayal kurup,tekrar uyudum, onbirde gözlerimi açtığımda aslında hiç beraber uyanmadıgım birinin yoklugunu hissettim. Varlığını hissetmediğim birinin yokluğunu hissetmek karmasık duygusu ile telefonu elime aldım ve annemi aradım, sonrasında emine teyzemi aradım,

uykum geldi, kırmızı sarap beni iyi hissettiriyor, dost sohbeti de, tüm gece ve gün cok güzeldi, anlam doluydu ve her gördüğüm kişinin ve rastlantının hikayesi min 7 yıla dayanıyordu, hepsi kalbimde beynimde ve gönlümde, dengede, yazılı ifadesini yarına bırakıyorum, gördüm ki bu gece şimdi bu an olmuyor, gelmiyor, çıkmıyor, baktım ki hakkını veremeyeceğim, siyah esofmanın beyaz çizgilerinde bile kaybolmanın ifadesi çıkmayacak, en iyisi mi, güzel bir uyku cekmeli, ne yasanana, ne yazıya haksızlık etmemeli.

memnunum, yanımdaki yanımda, karşımdaki canımda.