26 Mayıs 2010 Çarşamba

26 Mayıs -ektiğini biçmek ve Jessica Abla.

Hayırdır inşallah ya.


Okuduklarıma ağlamak, Cagan Irmak filmi izler gibiyim, şu sıralar,

Dün Emre’nin ablasının yazısı bir hüngürdetti. Bugünde Jessica Abla’nın.



Çok seviyorum ama uzaktan, bana dediğin hersey sensin sensin diyip durup, noluyo bana ya, neden böyle bir laf durmadan agzımdan cıkıyor, bana dediklerini kagıda yazıp bana ne hissettiriyor diyip saatlerce yazdıgım sayfaların sonunda o değil hem kendim cıkıyordu ve aramız bozuldugu için demek istemiyorum, aramız yok oldugu için ona bunu söyleme isteğimi içime atıyordum.

O günlerde de; ayna-ayna sensin-sensin derken, bu neydi derken, nil avunduk seminerleri aklıma gelmişti ve, jessica abla’yla olan bir dargın bir barısık, içinde sevgi olan bir sey nasıl bu kadar ucuzlaşır üzüntüsü ve kendini anlatamamanın verdiği hisle, önce kendine anlat, sonra dünya anlasın tadında sacmalarken, iyice egomun kurbanı mı oluyorum, aman tanrım, hayır bu ego degil, kendinle hallet, dünya anlar hisleri ile, kendime bir seri CD ve DVD ler aldım.

http://kitapci.icimdekiyolculuk.com.tr/

Yazdım yazdım calıstım.
Çalışıyorum.

Senaryo yazar gibi, yok hatta DVD’lerde sunulan sahne secimi cıkar ya, aynen onun gibi su ana kadar yasadıgım hayatımın bütün sahneleri bazı jessica abla’nın laflarıyla canlandı, kuzenlerimde bitti konu falan. Ağladım, ağladım ve yoruldum uyudum.



Bugün jessica Abla’nın yanımda gecisinde kısa göz göze gelişte, gözlerini kan canagı görmem üzerine, kıskandım sanırım benim de gözlerim az sonra kan canagı olmak üzere, çok dokundu. Girdim yazısını okudum. Çok sevindim. Birbirimize çok degerli bir konuda o kadar iyi gelmişiz ve kendimize olan yolculuga cıkartmısız..



İlk günden beri tetikleme üzerine baslayan arkadaslıgımız, tam tetik şu anda..Kendimize dogru.. Biribimize anlamadan kendimiz yasayıp degiştikce

Belki ikimizin arası da var olur.
Kendinle hallettiğin hersey sana geliyor. Kendisiyle derdi var lafı da burdan cıkıyor. Bu denli sevdiğim kendime ! yakın gördüğüm birinden o tepkileri almak bana çok koydu. Sen de mi Brutus! dedim, ve iyi ki de dedim, çalışmalara başladım.


Seni Seviyorum jessica abla, çok üzsende beni, şu an biliyorum ki, benim üzülesim ve o ettiğin lafları yiyesim varmış, yani içimde bir eyrde tuttugum o lafalrı sana bana ettiren enerjim..Sana şükür ve teşekkür.

23 Mayıs 2010 Pazar

23 Mayıs - FERHAN ŞENSOY

İçimden bir ses, git kendine sırt cantası al, at içine netbook'u, her sabah Bebek'te yürü. Sonrasında yaz.
İş gününe başlamadan önce kendi gününe böyle başla. En sevdiğin saatleri deniz kenarında geçir.

Pazar spontan gelişen peşpeşe programlardan sonra tek kaldıgımda, içimden gelen sese kulak verip, Atlas pasajına geçtim. Miss Pizza'nın mis pizzasından sonra, karısık geldi Atlas çok.

Halep pasajıa geçtim, çantam beni bekliyordu, netbook boyu, aldım. Attım çantaya.
Buraya kadar hersey normaldi, ta ki gözüm Ferhan Şensoy afişi ile flirt edene kadar, hemn 40 dakika içinde bir oyun vardı, hemde görmediğim bir oyun, ruh ve tramvay kelimeleri beni anında cekti, gözlüğümü unuttgum için en önden aldım yerimi ve girdim.

Bu sefer her zaman ki Ferhan izlemelerimden farklıydı.
Sahneye daha da yakındım ve seyirci değil de sahnede olmak istediğim beni üzdü.Üzmesi kendime kavgama neden oldu, neden 10 yıl once kalkısmadın, tamam işte şu an dogru bir yerde kurstasın, ne kursu ben artık sahneye cıkmak istiyorum, bir sürec evet ancak denize düşmek istiyorum. Hemen şimdi istiyorum, baksana Ferhan yaşlanmış, ya ölürse..Allahtan Şahika var, o taş gibi daha..

Kafamı susturup oyunun keyfine vardım, ruhumdan benimde 12 dakika da bir olmasa da , günde 3-5 defa tamvay geciyor..

Araya cıktıgımda, tüm posterlere ve üzerindeki ıslak imzalara özenerek baktım, yürüdüm arkalara dogru bir kapı acılır da içinden Ferhan Şensoy cıkar diye de korktum. Çıkmasından değil ona söyleyebilceklerimden korktum.

Nerden başlasam nasıl anlatsam durumu.  İstiyorum demek yeterli.
Nasılı bulunur.
Kitaplara bakarken bende olmayan bir kitap alıyım dedim.

Sonra çantamdaki çantalar ve sahaftan aldıgım 5 kitap, yanımda evden yolda okurum diye aldıgım 1 kitap fazla olur bir daha ki sefere dedim, sonra döndüm, 2 kitap arasında kalarak birini sectim ve sonra sectiğimi bırakıp, Falınızda Rönesans Var'ı aldım.

Kendi rönesansımı henüz yaşamadım, falımda var bu bir mesaj dedim!

Kitabı aldıgım kişi, oyundan sonra imzalatmak isterseniz bekleyin dediği an, rüyam geldi aklıma.
Oyun bitti, alkışlama kısmında gözyaşlarımı tutmadım.

İmza için geldi, ince bir adam kalmış, gözler derin, aksiyim ancak adamına göre havası var.
Kendi kalemimi uzattım, kalemim var dedi, sevgi ve dostluk imzansını attı.

Salon oyun ile ilgili begeni belirttim ve tesekkür edip, el sıkısıp cıkısa geçtiğim anda, durdum ve yakınları ile sohbetini dinledim.

Heyecanladım ve susmayı sectim. İçimi dökmedim. Dökecek kadar yakın hissettim, ruhen..

Şanşlıyım.

Evimde bu işlerle kendimi de işin içine katarak ilgilenmediğim zamanlarda kütüphanemde sadece cehov ve Brecht vardı, birsey bilmeden..Frued, ve Goethe. Hep çekitler beni.

Neden diyorum kendime iki tane var Godot'u beklemek bir ingilizce bir türkce.
Her iki dilde de bekliyorum demek ki.

Yazıp oynayan, yazıp yöneten..

Şahika Tekand ve Ferhan Şensoy'un yangında ilk kurtarılacaklarından olmak isitiyorum.

Falımda Rönesans Var!

Önce yazıcam.


Yedi kez çağarırım seni
Altısında gelme kal.
Ama yedincisinde söz ver.
Tek bir sözcükle gel.
Brecht.

22 Mayıs 2010 Cumartesi

anlam 22 mayıs

Anlam aramadan kendindeki tepkiyi anla.
Etkilenme alanını daralt.
Esas özgürlük bu.

16 Mayıs 2010 Pazar

17 Mayıs - .anlamak üzerine

Anlamıyorum demek de bir anlamdır.
Anlıyorum ancak aslında benim benim benim bu dediklerimi dicem demek ise ruh kanserine
davetiye cıkarmaktır.

Anlamıyorum.
Kabul görür.
Gercektir nettir ve dürüsttür. Bu üç deger her zaman sana geri gelir, artarak.

Anlamadıgını söyle
Anlamaya çalısmak ta meziyet. çabası zaten görülür.

Mor mu pembe mi diye sormak kadar basit, anladım anlamadım.

Anlamadıklarını kendi çapında kendi şu ana kadar anlamış olduklarına göre etiketlemek ancak seni yorar.
Anlamdıgın kişi senden 7 duymak istiyordur senin sadece 6 ya kadar bilgin vardır.
Sen de 7 yi görünce kacarsın.
Kediye benzemez hersey.
Kedi seven kediye benzeyebilir ancak o makul.

Kactıgın 7 sanırsın aslında 6 ya kadar bilmendir kactıgın yani kendin..

Kedi kendin..

Anladın mı?

12 Mayıs 2010 Çarşamba

Ruh saunası, düşünce duşu!

Etrafımda dengesizlikler ve dengesizliği denge etmiş kişiler var ve bana durmadan dengesiz diyorlar dediğim günlerden birinde, aynanın karsısında giyiniyordum.




Fark ettim ki, düğmelerimi yanlıs iliklediğimde aynada da yanlıs oluyor düğmeler, ancak ben o sırada aynadaki düğmelerden başlamıyorum.

Kendimdekini düzeltiyorum ve aynadaki düzeliyor.



Benzer olayların, hayatımı etkileme noktasınına geldiği o günlerde, bu konuda rol alan arkadaslara durmadan bana ne dersen sensin diyordum içimden gelen bir sesle. Okul zamanları gibi, bana ne, sensin o. Bana ne dersen sensin! Kendine bak!



Sonrasında ben aynayım sana, bende kendini görüp kaçasın geliyorsa bu kendinden kaçmandır, bende değil derken zaten kaçtmıştı.

Kaçması içten istediğim birseydi, sen gitsene dememle ben kacıyorum demesi eş zamanlı oldu.



İşte o an dedim ki, onda bende olan ne var?

Listeledim.



Sevmedim listeyi.

Sonra sevmesemde kabul ettim.

O kişiyle arakdas oldugum için kendime kızmaktan vazgectiğim gibi, şükrettim varlığına.



Sonrasında zamanında yapmıs oldugum bir aynalık çalışması aklıma geldi, bilincaltım bana yardım kuvvet, orada ögrendiğim, o zaman çok fazla takılmadıgım bir ögretiyi yolluyordu..



Kendinle konuş, onunla değil. O sadece bir figur. Sana bunu hatırlatmak için burda.



Her gün yıkanır gibi, sauna’ya girince terleyip sonra dusta tüm herseyi üzerimden akıttıgım gibi, ruhuma ve düşüncelerime de bu işlemi yapıyorum.



Ruh saunası ve düşünce duşu, günde bir saatimi alıyor.

Keyfime ve rastladıklarıma baglantılı sabah akşam da yapabiliyorum.



Durmadan sinir içinde olan güya sakin bir arkadasımın belli bir süre hayatımda yer kaplaması bunları bir kez daha hatırlamam içinmiş.



Artık biliyorum ki, ne zaman unutursam, gene bir kişi çıkıp aynı keyifsizliği bana yaşatacak.



Olan sivilceyi henüz olmadan sıkıp izi kalmadan, en büyük haline ulaşıp, şişip,

kendi patlamasına izin verip, içinden cıkan her türlü cerahati görüp, midem bulandıktan sonra, anladım demek..İzsiz.



İzi yok, deneyimi var .



Bu deneyimin bana en büyük hediyesi, kendi içime dogru başlattığım yolculuk.





Ben güzel, etraf güzel.

11 Mayıs 2010 Salı

Denize dökülen cümleler..

Evden sakince cıktım. Hızlıca yürüdüm ve vardım. Elimde tuttugum tüm kagıtları attım, atsanda kagıt oldugu için şöyle okkalı bir cupadank düşmüyr, havada kalıp kendine göre bir hızla tahmin etmediğin bir noktada denizin üzerinde kalıyor, yazılar akıyor ve gidiyor.




Aklıma 99 yılı, Mark’ın bana aldıgı kocaman kamlumbagı takdime dişi geldi, insna sevgisine tam istediği tavrı bulamayınca demek ki objeleri mektupları denize atma hissine kapılıyor.



Benim ilk defa oldu, bir kez de evine gidip, salonun ortasında atmıştım yazılı maktupları ama bana yazılanları atmıştım. Kendi eserimi daha önce denize hiç dökmemiştim.



Neyse Mark bana kızıp, sana aldıgım kambumlagı ya hemen gel al, ya da denize atıyorum demişti, hızlıca cıkıp Bebek kıyısından almıstım dev kaplumbagı. Şimde ne o kaplumbağa var ne de Mark.



İyilik yap denize at.

Sev, inan denize at.

Yaz çiz hisset, denize at.

Hissettiklerin için sevin, keyfine var cünkü yasıyorsun, bu kısım ne mutlu..