23 Mayıs 2010 Pazar

23 Mayıs - FERHAN ŞENSOY

İçimden bir ses, git kendine sırt cantası al, at içine netbook'u, her sabah Bebek'te yürü. Sonrasında yaz.
İş gününe başlamadan önce kendi gününe böyle başla. En sevdiğin saatleri deniz kenarında geçir.

Pazar spontan gelişen peşpeşe programlardan sonra tek kaldıgımda, içimden gelen sese kulak verip, Atlas pasajına geçtim. Miss Pizza'nın mis pizzasından sonra, karısık geldi Atlas çok.

Halep pasajıa geçtim, çantam beni bekliyordu, netbook boyu, aldım. Attım çantaya.
Buraya kadar hersey normaldi, ta ki gözüm Ferhan Şensoy afişi ile flirt edene kadar, hemn 40 dakika içinde bir oyun vardı, hemde görmediğim bir oyun, ruh ve tramvay kelimeleri beni anında cekti, gözlüğümü unuttgum için en önden aldım yerimi ve girdim.

Bu sefer her zaman ki Ferhan izlemelerimden farklıydı.
Sahneye daha da yakındım ve seyirci değil de sahnede olmak istediğim beni üzdü.Üzmesi kendime kavgama neden oldu, neden 10 yıl once kalkısmadın, tamam işte şu an dogru bir yerde kurstasın, ne kursu ben artık sahneye cıkmak istiyorum, bir sürec evet ancak denize düşmek istiyorum. Hemen şimdi istiyorum, baksana Ferhan yaşlanmış, ya ölürse..Allahtan Şahika var, o taş gibi daha..

Kafamı susturup oyunun keyfine vardım, ruhumdan benimde 12 dakika da bir olmasa da , günde 3-5 defa tamvay geciyor..

Araya cıktıgımda, tüm posterlere ve üzerindeki ıslak imzalara özenerek baktım, yürüdüm arkalara dogru bir kapı acılır da içinden Ferhan Şensoy cıkar diye de korktum. Çıkmasından değil ona söyleyebilceklerimden korktum.

Nerden başlasam nasıl anlatsam durumu.  İstiyorum demek yeterli.
Nasılı bulunur.
Kitaplara bakarken bende olmayan bir kitap alıyım dedim.

Sonra çantamdaki çantalar ve sahaftan aldıgım 5 kitap, yanımda evden yolda okurum diye aldıgım 1 kitap fazla olur bir daha ki sefere dedim, sonra döndüm, 2 kitap arasında kalarak birini sectim ve sonra sectiğimi bırakıp, Falınızda Rönesans Var'ı aldım.

Kendi rönesansımı henüz yaşamadım, falımda var bu bir mesaj dedim!

Kitabı aldıgım kişi, oyundan sonra imzalatmak isterseniz bekleyin dediği an, rüyam geldi aklıma.
Oyun bitti, alkışlama kısmında gözyaşlarımı tutmadım.

İmza için geldi, ince bir adam kalmış, gözler derin, aksiyim ancak adamına göre havası var.
Kendi kalemimi uzattım, kalemim var dedi, sevgi ve dostluk imzansını attı.

Salon oyun ile ilgili begeni belirttim ve tesekkür edip, el sıkısıp cıkısa geçtiğim anda, durdum ve yakınları ile sohbetini dinledim.

Heyecanladım ve susmayı sectim. İçimi dökmedim. Dökecek kadar yakın hissettim, ruhen..

Şanşlıyım.

Evimde bu işlerle kendimi de işin içine katarak ilgilenmediğim zamanlarda kütüphanemde sadece cehov ve Brecht vardı, birsey bilmeden..Frued, ve Goethe. Hep çekitler beni.

Neden diyorum kendime iki tane var Godot'u beklemek bir ingilizce bir türkce.
Her iki dilde de bekliyorum demek ki.

Yazıp oynayan, yazıp yöneten..

Şahika Tekand ve Ferhan Şensoy'un yangında ilk kurtarılacaklarından olmak isitiyorum.

Falımda Rönesans Var!

Önce yazıcam.


Yedi kez çağarırım seni
Altısında gelme kal.
Ama yedincisinde söz ver.
Tek bir sözcükle gel.
Brecht.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder