30 Mart 2010 Salı

30 Mart"Akma"

Uyum.


Hayal et, 20 kişisin ve cember oluşturdun.
Herkes karsısında sadece tam karısndakiyle göz teması kurup, görebildiğin kadar yanını ve tüm 20 kişiyi görmeye calısıyorsun, köt gözün parmagına bakarak değil, sadece karsındakine bakıp tüm cemberi hissederek görmek.
Bir kişi bir hareket başlatıyor, ve tüm ekibe yayılıyor bu hareket, kimin lider oldugu gizli kalmalı ki uyum olsun.
Basit ancak kolay olmayan bir sey bu. Neden mi?
Hızın önemli
Kendini değil grubu düşünmen önemli
Değişmen önemli,



Örnek: sen cat diye alkıslarsın kimse harekti almaz, ortada maymun gbi alkıslayan bir kişi kalırsın.

Yavas olursun veya hızlı, hareket alır basını gider.

Baktın aldıgın posizyon hareket uymuyor, değişmelisin ki gruba uy.

Amac bir olmak.

Basit ama kolay değil.

İmkanlı olması motive etmesi, farklı 20 bir oldugunda işte “akma”yı deneyimliyorsun ve bu harika hissettiriyor.









Bekletisizlik



Su kenarındasın, denize taş atıyorsun. Taşı alma suya fırlatma, sendeki his ve tasın elinden fırlayısı ve suya girişi. Hemen gidip o taşı dipten cıkarma beklentin yoktur ya, aynı tası, kimseden de senin ona verdiğin degeri sana vermesini veya senle aynı algısa olmasını bekleme..Sen kendini yaşa, gerisi gelir. Unutma o da kendi için yasıyor, kendi içi yasayanların kesişmesi oldugunda “akma” yı deneyimliyorsun. Yap, söyle, hisset ama bekleme..

30 Mart "Mutfakta Parlayan Gözler"

Bugün karşıdan iki cift göz, bir sey der gibi gecti. Ferzan Özpetek filmlerinde sevdiğim detay gibi.
Gözlerden olumlu bir sey okudum, sonra acıklaması geldi.


Uyum, iki kere uyumsuzlastıktan sonra da gelebilir. Düzenli olmaki 4 kişi arasında sıra var ise herkes kendi sırasında bir işi görürse gelecek bir sey değildir, 4 kişi içinde her bireyin kendini en iyi ifade ettiğinde gelen birseydir.

Sırasız ancak herkesin katkısının kendinin en iyisi olması ile gelendir.

Geniş zamana sardım çıkamıyorum.

29 Mart 2010 Pazartesi

27 Mart 2010 Cumartesi

27 Mart 'güzel gün kutlu olsun'

Gecen haftasonu seninle sinema hayali kurdum, nedense..
5 gün sonra hayalden mesaj, tabii yazılan dogruysa agızdan cıkana inanma düsturu olan biriyim.
benim agzımdan cıkanların dogru olmasındandır bunu edinmem.
biraz zaman ve sabır ile olayın ne oldugunu anlarım.

dogru mu yanlıs mı bilmem hava grubu buysa bir havaya girip hep benle mi görüşmek istiyor neden aman tanrım daraldım ben havasına girdiyse de bunun ben degil kendi ile ilgili oldugunu anlaması içinde bir zaman..

zaman ve gercek kardes olduguna göre,hersey cok güzel olacak.

cünkü:
ikimiz farklıyız.
bu harika.
bu farkları anlayıp,
uzaklasıp yakınlaşmaları dengeye koyarsak, tohumlanan sey yeserebilir.
ben istiyorum, niyetliyim dogrusu.

Deney baslasın
fasulyeleri pamugun altına koyduk ve su verdik
bakalım nasıl yeserek ve ya cürüyecek?

sezen aksu ya üç harfliye olan sarkısı için buradan tesekkür..


Not: bu 3yedi75 havasında bir yazı ancak içimden geldi burası.

26 Mart 2010 Cuma

25 Mart "Keyifli Kapanış"

"Tam uyuyordum, Penelope gelince uyandım" :))
15 Haziran 2009, bindim Bebek –Çengel vapuruna, karşıya geciyorum. Bir partiye davetliyiz, Vapurda hava esintili ve güneşli, gözümde en sevdiğim gözlüklerim, en ve tek, en lerim tektir genelde. Bir çoçuk görüyorum, bakıyoruz birbimize, Kuzenime benzetiyorum, o da bana bakıyor, kanın cektiği anlardan, ama yok değildir diyorum, en son onu gördüğümde İngiliz bir tarz ve tip canlanmıştı kafamda onunla ilgili,şimdi ise, tam bir Ceserio. Saçlar uzamış, kendi içinde bir cool’lukla bogazı süzüyor, bu italyan. Derken iniyorum o da görüş alanımda çıkıyor.

Balıkcıya geliyorum, sonra aradan bir zaman sonra bizim İtalyan da geliyor, merhabalaşıp, vapur anımı anlatıp, selamlaşıyoruz. Sevdim. Cool ve Tavrı olan birisi haline gelmiş.

Benim için o ailede en sevdiğim cift Hilmi –Fitnat çiftinin, 3 yasındaki torunu!

Sonrasında bir kız geliyor, kız arkadasım diye tanıstıyor, kızı ilk görüşte seviyorum. Ne güzel, böyle birileri de cıkıyor arada karsıma diyorum, tarz ve sade biri. Hem de içten. Üzerinde olan, hiçbirşey sakil değil, olsun diye değil, yasanmışlık var, ve olmuşluk. Tüm gece onunla sohbet ediyoruz, anlıyoruz ki, dünyaya aynı göz ve kalple bakmaktayız, ortak yanlarımız bir bir dükülüveriyor. Derken ordan arada bir görüşme, telefonlaşma, sarap sohbetleri, gece gezmesi, sinema derken, arkadas olmuşuz.

Ayrı ayrı begendiğimiz şeyler, aynı, İlhan Erşahin, Girl şarkısı. Aşığım net göremiyorum, kıskandım söyleyemiyorum.. Le fate ignoranti, "Gracias a la vida", Sabahattin Ali, Kürk mantolu Madonna, Kütüphane ambiansı, aşk, ve ortak tanıdık kesişmesi ve hayata yüklediğimiz anlamlar ve bağlantılar..İtina ile kader kesiştirilir, kayıp parçalar birleştirilir limited şirketi kurabiliriz, onunla.

İşte bu Maymun sever, dünya güzeli insanla, hoş sohbet, yemek, üzerine kahve ve donarak gecitğimiz kanyon dehlizlerinden sonra Nine filmine gittik. İlk yarıda ondan şöyle bir cümle geldi : "Tam uyuyordum, Penelope gelince uyandım" :))


Akıl benzeşmesi, çok keyifli bir şey.

Komiklik, doğal komik. Çok keyifli.

25 Mart 2010 Perşembe

25 Mart -Cevap hakkı doğmuş "Koşulsuz Sevgi"-

Son kez gibi bir iddiam yok.
Sevgi denince kavramın altı boş değilse, koşulu yoktur.
Son kezi de yoktur.

Her zaman dediğim şey şu, kafandakini yaşatırsın, ve senin bir yaran var ise, google örneği, ve ya kabul etmediğin bir huyun, baskası tarafında görülüyorsa o vardır, ister kabul et ister kabul etme, ki onca konuşulandan bir tek o kısım sana dert olup, yazı yazdırttıysa, kesin vardır. Sadece o huyunu çalışman gerekir. Varlığı kötü değildir. Kabul edilmemesi kötüdür.

Etrafımız kafa yapısı dolu, kafayı olusturan düşünceler ve bunlardan yayılan enerjiler dolu, kimi oldurmaya, anlamaya çalışıyor, kimi bencilce davranmayı seçip, anlamaya gerek yok, hayat akıyor, sana ne ki tarzında yasıyor, her ikisine de saygı duymak, bize umutsuzluk ve atıllık vaad eden, değişemeyen ve bunun verdiği hisle de negatif olanla az görüşmek kalıyor, yıpratıcı, soguk ile yapıcı sıcak, hepsi bir ya sonunda..Senin içinde az olandan dısında da az olur!

Ben iyiyim, sevgi doluyum, demekle bir yere varılmaz.



Karşındakini senin istediğin kadar yakın durduğunda çok sevip, istediğin olmayınca yerin dibine geçirmek de bir tercihtir, elbette. Ama bana göre asıl bu bencilliktir.

Yazdıgım daha ziyade yukarıda ; az görüşmek demek yerin dibine batırmak değildir, istediğin kadar yakın durunca boş bir laftır, o zaman cok sevdiğim bir varsayımdır, yakınlık anlayışı aynı olmayan iki kişi belki bu konuları konuşmamalı.

Yerli yersiz mesafe almak, ufak bir sorunu kişisel gelişim kitabı tadında işlemek, psikolojik sorun, arkadaşlık nedir, kaça ayrılır, yapılacaklar gibi davranmak ve durmadan bir ikaz, ben demiştim, şöyle sıkılırım, böyle daralımlarla olmuyor, bende olmuyor, bana uzak. Yoksa böyle tek taraflı, anlamaya çalısmadan, kimsenin kimseyi de anlamaya mecburiyeti yoktur kelimelerinin duygusu nedir?

Sevgi olunca arada böyle olmuyor, yaşadım biliyorum.
Sevgi olunca kimse kimseyi merkez filan da görmüyor, samimi oluyor, doğal oluyor, bir kez yaptıgım gibi, anlamaya çalıyor, acık oluyor, kopmuyor, kapanmıyor, rahat oluyor, elinde kendi kafasında ve geçmiş tecrübelerinden  basına gelmiş konulardan oluşmuş check list lerde olmuyor. Oluyorsa da bende olmadı.


İyi Günler,
Sevgi kelimesini, düşünerek kullanmasını tüm sevdiklerime öneririm.

24 Mart 2010 Çarşamba

25 Mart 'soyutlama merkezi'

Soyutlamaların ispatı yoktur, ancak varlardır. Garantici kişiler bu gibi şeye inanmakta zorluk çekerler ve kendilerini hep sağlama almak için somutlama görme elle tutma ve hep hep kontrol etme ihtiyacı içinde yasarlar. Bu kişilere büyücüler atalarımız derseniz, belki bir de sizinle hiç konuşmazlar. O nedenle toplum içi yaşamda onlara az bilgi vererek genelde onları onaylayarak yasamak fayda olabilir, zira onay onların yaşamak için ihtiyac hissettiği tek seydir, nerdeyse.


Eşitlik, adiliyet takıntılarım, sanat eğitimle birlikte yok olmaya başladı. Sanat eşitlikçi değil çünkü. İyi olanın üzerine, sen sahneye cıkıp, arkadasın üzülmesin yada o sen kadar iyi değil ise onun hatırına kötü oynama hakkını sana hiç vermiyor. Küçük hedeflerde yok, ben orta derece ünlü bir aktör olmak istiyorum en ünlü veya en başarılı ben olmıcam demek aslında daha yazarken bile çoksaçma geliyor. Birde şunu görmek faydalı oldu, sanat ve dallarıile ilgilenmek kendini bilmek ve kabullenmekten geçiyor, yani kompkleklerim var ve ben bunlardan orda buldum ise kendimi, olmadı, cünkü sanat problemlerinizi kışkırtır, Çözüm yeri değildir.

Sağlıklı rekabet vardır, sanatta. Kendini yukarı çekerken bir yandan da yanındakilere yardımı esirgememek.
Kısacası en iyilerin yeri olurken en iyinin hiçbir zaman olmayacağının da kabulüdür.
Her zaman en iyi dediğinde bir iyisinin daha olabileceğini bilmek, bitmez tükenmez bir yol.

Kolay gelsin.

Bir de ufak not, tavır işidir sanat.
Tavrın olmalı.
Yargın olmalı.
Karsı cıkmalısın belki de.

Birşeye karşı çıkmak için de konuyu çok iyi bilmelisin.

"hepsi bir ya"

Etrafımız kafa yapısı dolu, kafayı olusturan düşünceler ve bunlardan yayılan enerjiler dolu, kimi oldurmaya, anlamaya çalışıyor, kimi bencilce davranmayı seçip, anlamaya gerek yok, hayat akıyor, sana ne ki tarzında yasıyor, her ikisine de saygı duymak, bize umutsuzluk ve atıllık vaad eden, değişemeyen ve bunun verdiği hisle de negatif olanla az görüşmek kalıyor, yıpratıcı, soguk ile yapıcı sıcak, hepsi bir ya sonunda..Senin içinde az olandan dısında da az olur!

Kimsenin sana kendi buldugun ve heyecanlandıgın bir işten sogutmasına izin vermek, hassas oldugun için küsüp geri cekilme, cünkü o zaman, bekleme bulutu konforunu kacırabilirsin!

Enerjine sağlık, jupiter Coka!
Bende sana verdiğim söz için burdayım, devam!


"hepsi bir ya" konusundaki düşüncem, herkesin bu fikre ve projeye saygısı oldugunu düsünüyorum. en azından ben bu projenin bir parçası olmayı hala istiyorum ve inanıyorum... birlikte birsey yapma fikri çok motive edici birsey ve bu beni çok mutlu ediyor. ama herkes birer birer kopar ve kimse bisey üretmez ise benim de yapacak biseyim kalmaz... bu kosullarda hem sana hem kendime verdiğim bir sözü tutuyorum. Aslı ve Duygu'ya da saygı duyuyorum... hepimiz üretmek istiyoruz. yaptığımızan farklı seyler yapmak... bunun için bile "hepsi bir ya" harika bir proje... yani canını sıkma bence. sen insanların sevdiği ve sarıldığı bir fikir buldun... ben de bunun içinde oldugum için mutluyum... Kişisel olarak aranızda neler oldu bilmiyorum... neden küsüldü hiç bir fikrim yok... umarım hersey düzelir...

24 Mart "Özge"



5. saklambaç oynar mısın? diye benimle yatak odası mobilyalarımı beklerken girişimci ruhuna yenilerek ziraat mühendisleri sitesinin en gözde mekanı olan çardak'ta tanışan, hep çok sevdiğim, artık daha az gördüğüm, her gördüğümde de kaldıgımız yerin değişmediği, o yıllarda bana yazdıklarını hala sakladığım, burdan da yazma fırsatı bulduguma cok cok sevindiğim, sulayıp kurutmayacağım!!!en can, canım çoçukluk arkadaşım


(ozu, 22.12.2006 15:28 ~ 22.01.2007 01:45)

 

Cumartesi için sözleştik.

23 Mart 2010 Salı

23 Mart "mektup"

Naber;

Sevecen ve tatlı bir mektup yazmak üzere, oturdum daktilonun
basına..Seninle aramda sevdiğm şeylerden biri de bu, a ne daktilosu
yahu diye düşünmeyip, bir anda nerde gercekten kopup hayal dünyasına
girdiğimi anlayabiliyorsun, bu bence iki insanın arasında olması
gereken en önemli şey ki ,şakalaşıp gülebilsinler.

Hadi gülelim, ha ha ha ha, şaka yaptım.

Sanırım, hersey hormonlardan,yumurtlama dönemine girmişim, periyodik
döngüme baktım ve tam hey heylerin tepeme gelme günleri, 15 gün,
yumurtlama baslasın, yumurtalar içgüdüsel olarak, babalarını arıyor
belki de bana baskı yapıyorlar içime ruhuma, genel, içimin sıkkınlğı,
sorugulamam ve yorgunlugum ve evet dostum buraya kadarmış, durumum.

"Senden alacağımı aldım Arthur, hamileyim ve doğacak yeni insan senin çıldırmış
aklına ve benim güzel kalçalarıma sahip olacak, elveda!"

Burdan, Schopenhauer'e sevgiler. Aşka inanıp inanmadıgımdan emin değilim artık.
Aşkın Metafiziğini okuduğumda aşka inanan biri olmama rağmen, kitap aklımı çelmemişti.
Benim de karmaşam burda zaten, kavramlara açılım getirmek ve onu yaşamak.


Roma olması yakın gelecekte bana muhtac olduğum yaşam gücünü verecek
diye düşünüyorum. Tersten bakınca Amor, iddiali bir laf.

Esas konuya girdim giricem, sakin ol, esas konu, aslında işimi seviyor
olmam, sadece içinde oldugu yavaslık ve benim en sonda olacagı görmem
ve bunun için daha hızlı olamayaıp, kararların benim elimde olmaması,
herseyin ıdealini bilen bir iç yapım var, ve bu iç yapıyı ve idealleri
ertrafımdaki herkesle mutluluk ve huzur içinde gerçekleştirmek
istemem. Herkes birbirini seviyor ve mutlulugu ile mutlu oluyor, hep
birbirni geliştirmek istiyor, hırs ve ben senden iyiyim güdüleri yok.

Baksana, Ferhan Şensoy, Ali Taran'a fenalık yapmış, sahnelere küstürmüş.
Sevmedim, bu durumu. Sen iyi ol koş, diğer koşanlara çelme neden takıyorsun?
İyi yaptı belki de, Türkiye'nin en iyi reklamcısı varoldu, bu sayede.
Hepimiz iyiyiz, beraber daha iyiyiz, tek basımıza olmaz sana ihtyiacım
var hisleri. Sevgi üzerine, gelişmek ve çoğalmak üzerine. Aslında
canım G, benim bir erkekten istediğimde bu.
Çoğaltması beni. Ruhumu. Aklımı, çoğaltması.

Hayatımda genelde cogu insanın şimseklerini de begenisini de aynı anda
üzerime cekiyorum, arada bunun bana fazla gelip, kendimle ve ya sen
kadar yanında iyi hissettiğim kişilerle cevrili olma nedenim bu.

Herseye yeteceğini düşündüğüm ve yettiğini defalarca deneyimlediğim
gücümü toplama için kendimle kampa girmek..

Mektup, bu kadar.

Seni seviyorum,
Roma için bana tarih belirt,

15-19 arası nasıl? Yani, 13-19, 14 -19 ..
Denizi kendim Türkiye de hallederim.

22 Mart 2010 Pazartesi

18 Mart "Bebek Parkı"

19-21 Mart

22 Mart ; düşünüyorum öyleyse gülüyorum

Düşünüyorum öyleyse gülüyorum, dedim uyanınca..




Sonunda düşünmenin keyif verici madde konumunda bana tesir etmesine tanık olarak uyandım.



Aklıma gelen düşüncelere güldüm, benim böyle bir kitabım vardı diye, eski kapalı balkon şu an acık kütüphaneye gidip daha dün koymuş gibi kitabı buldum. Tüm kitaplar flue o kitap netti,Fotografta şey yapar misali...



Kitap şakalardan felfese konulu.



Benim durum ise, şöyle:



Düşündüğün, anlamdırdığın ve olan herşey aslında çok komik, olanı biraz bir düşündün mü, zaten kahkalarla gül.



Frekans farkından bu, aynı frekanstakiler birbirine iyi geliyor, frekans aynıysa

Da zaten karsılasmalar oluyor, en önemsediğim konu şu sıra, tesadüfler neden var değil artık, tesadüf yönetimi, tesadüf etmediğini anlayıp, bunu yönetmek, yönetmek kelimesinde, hesapcılık yok, basa gelenle basa cıkma içinde olma yaşama demek.



Heyecanlıyım, Serseri Mayınlar’a az kaldı, eminim benim için cevaplarla dolu! Aile ve aşk, aşktan karmasık olan aile! Ferzan Özpetek ile tanışmak istiyorum, sene 2001 den beri, artık zamanı geldi, Roma’ya gidince bulurum.

18 Mart 2010 Perşembe

17 Mart 2010 Çarşamba

17 Mart 2010 ; Temsil etmek üzerine..

Şu an çekmeden de bir snoppy var, minik bir Snoppy oyuncak.

Bende temsil ettiği duyguların üzerine bir kez daha kar yağdı. Pasif agresif sevgisiz bir yaklaşım, bastığım halıyı diger taraftan cekip kaymama neden olduysa da düşürmedi.

Derken, masamda kalmasına gerek olmayan Snoppy bana temsil etme duygularını düşündürttü.

Temsil ettiği duygular gidince obje ne anlamsız, bir kez aldatılan kadının yüzüğünü takmak istememesi gibi..

Dün yasadıgım daha türkcesi bana bir gün yasatılmak üzere bir yerde bekleyen olay üzerine, bu temsil konusunu daha da belirginleşti beynimde. Hersey birşeyi temsil ediyor ya hayatımızda.

Mesela, dostluk temsil eden Fuat.
Tutku temsil eden bir ad var, onu özledim derken bana temsil ettiği duyguyu özlüyorum. O kişiyi değil.

İçimde kalmıs cıkmak üzere olan sanatçı bakıs ve sarkı söylemiş olmak, yazı yazmak
Bunları temsil eden kişiye kapılmam an meselesi, onun kim olduguna bakmadan. Kişilik özellikleri nedir demeden daha, yarattıklarına kapılmak..

Baba, ince espri ve hayatın güzel yanlarını temsil ediyor mesela.

Etrafınızdaki eşyalara bakınca aslında hepsi etrafınızda birşeyi temsil ettiği için durmakta, en sevmediğiniz ve belki oraya sizin tarafınızdan konmayan birsey bile.

Kelimelerin neleri temsil ettiğini de siz düşünün artık.

Kendimi bugün çok sanslı hissediyorum ve şükrediyorum.
Temsil ettiğim tüm şeyler için.

16 Mart 2010 Salı

cagatay dener

canım arkadasım seni cok seviyorum.
iyi kötü yok.
yanlıs dogru hiç yok..

http://www.ntvmsnbc.com/id/25069507/

16 MArt 2010

14 Mart 2010 Pazar

13-14 devam

cumartesi tüm gün uyuyunca bünyem ve bilinaltım sanırım arayı kapatmak istedi, yaşamak istedi, akşam saat 10:00 gibi tam kitap okurken aklıma 3 hafta önce hadi pazar buluşalım diyen ve dedikten sonra da konuşmadıgım arkadasım geldi, aradım, kalktım gittim.yeni evi çok iyi geldi, bogaza nazır şarap içtik. dürüstlük takıntısı olan dünyayı aynı gözle gören bir kızla konusmak ne tatlı birsey. Bizim gibi kızları toplayıp özel bir ada yapsam vizeyle girilse, kafa şişirmeyen, kendi hayatı olan, aşkları olan ve kendilerine sahip çıkan, üzülen ve yine de devam eden,aslında kendilerine sahip olduklarından dünyaya güçlü duruş veren, bu ölçüde de kadınlıklarından dolayı kırılgan. Erkekten sadece sevgi, sefkat ve sevgi ve sevgi ve sevgi bekleyen..Neyse o kızlar.
Sayıcam sizden kaç tane, herkesi de bir masa da toplıcam, nasıl olsa çok fazla kişi çıkmayacaktır.

13 14 Mart -İkinci Yarısı-

Roma'ya mı gitsem, filmi izlemezsem deliricem. Çok merak ediyorum. Orda olmak istiyorum, hissi. ' yılda bir Ferzan izlemezsem olmuyor demek ki. Eskilerden bir şey secipizlicem, hangisi diye secim yapmadıgım için kör tadım şeklinde film secicem.

Hem bugün gözlerim yokken yasamayı pratik ettim.
Tanımadıgımı dokunarak hissetmeyi bir kez daha
denedim..

Bunları yaparken; duyular eksiltip bütünün bir parcası olmya calısırken, aklımda durmadan halam ve eksilttiği duyularla yasamda kalma mücadelesi.
Kal hala, kal, sabrın sonu selamettir, bu kadar gitmişken geri geldin, daha da geleceksin, allahi o yüce güç veya senin burda kalma isteğin diyim, taa nerelerde gitmişken geri gelip, bu kadarına tamah etmene izin vermicek, hissediyorum. Konusmaya başlayacakasın, yürüyeceksin sonra, ve yazacaksın. Şu anda bile yazabilirsin, zorlaman lazım kendini, belki de benim hiç bilmediğin yemek kitabını yazacaksın. Yapamadıgın ve hayal ettiğin için daha güzel yazacaksın belki de. Varlıgın yoklugun bir, lafı bizim için sana mı söylenmiş, şu anda varız, yanına gelip gidiyoruz da ne oluyor? Ben bir haftadıri gelmiyorum da. Gelemiyorum, orada saklayamacagım kadar hüzünlüyüm çünkü. GElirsem sana , ağlasana demek geliyor içimden, anlat demek de geliyor, yaz ve senin için ne yapabilirizi, de ki yapalım diyip seni sorulara bopmak, hergünün diğeri ile aynı gibiyse bile elimden geldiğince bunu değiştirmek geliyor. Durumu biz kabul ettik, sende ettin mi diye sormak ve bu kabul edişler en iyi ne yapabiliriz, sana ne kadar ulaşabiliriz demek geliyor içimden, gözlerinin içinde gördüklerimi senle
sağlama yapmak geliyor.

Farkındasındır kim bilir, ben bu yazdıklarımı bana olsa ne olurdu ne isterdim diye düşünüp yola çıkıyorum, sen farkında olup kanbule geçip ona göre davranıyordundur belki. İletişim olmadan belki lerden uzaklaşmak ne mümkün!

Sana bakıp hep aynı durmak bana ağar geliyor. Bir sonraki faza geçmek istiyorum. Sen de istiyorsun, geldiğimde görüşürüz.

Bütünü anlamak, onun bir parcası olmak, bütüne neresinden ve ne sekilde bağlı oldugunu bilmek, hep ekip olmaki bir olmak, aile olmak..Huzur burda.
Kaç ötekiyi kendine bağlarsan o kadar müşterek ve güven içinde oluyor bu hayat, kendini de ötekiye bağlayabilirsin, denk gelme durumuna göre.

.13-14 .Mart .-saatler karıştı-

Henüz vizyona girmemiş bir filme gitmek isteyişimle dün tüm gün süren uykum bölünüyor.Uyanıyorum, saat akşamüstü 18:00. Özlemekten ziyade tanımak anlamak ve merak etiğim kişiyi arıyorum, mesaj cıkıyor karsıma, derdimi mesaj döküp kapıyorım telofonu.
Telesekretere de rahtaça konuşanlardanım. Birönceki gece bana geçmişi hatırlatmayan hatta, ne bu ya dedirten Teoman konseri geliyor aklıma, başımın ağrısına daha da agrı ekleniyor, sahneye çıkıp göbek atmak ta neydi?
Yeri geldi mi göbek atmayı çok severim de Teoman konserinde değil.

Uyanıp bir ara telefonuma bakıyorum, mesaj bıraktıgım kişi aramıs, duymamısım, Didem'e karşı yemek yemek üzere yola cıktıgımda arıyorum, ulaşamıyorum.Bu arada aklım hala filmde, yemekten sonra tek gidiyim bari diyorum, ancak film acaba hangi sinemada oynuyor, bulamıyorum. .en son 2995 de ortaköy feriye görmüştüm bir filmi. Tek gitmiştim, arada da denize dalıp, aaa, Roma, ferzan, oyunculuk ve gitmek zorunda oldugum iş demiştim kendi kendime.

Bizim kelimelerimizle konuşan kişileri daha çok severiz bence. Kendinden birşey bulmak çok keyifli, gelişen sevgilerde

Pazar günü bakıyorum hala gidicem filme, yok hiçbiryerde yok, ben neden 12 Mart'ta geliyor diye takmışım kafaya, nerden duydum. Vogue daki .ferzan makalesigeliyor aklıma gidiyor bakıyorum, ve orda yazıyor, 12 Mart.

Sanırım, italya vizyona giriş yazılmıs dergiye ve sacma olmuş.
26 Mart'mış.

Sabah telefonum caldı yetisemedim, sonra aradım, mesgul tonu geldi.

Telefonda kesişemdiğim bir kişi ile henüz vizyona girmemiş bir film'e gitmek istiyorum. Film kesi gelici, tarih belli, bakalım kişi ne durumda?

Okula geçiyorum, hemen evden çıkmalıyım?

Başkalarını tanımak isteğim ve merakım dogrultsunda kendimi de istiyorum, tanımak. Daha cok tanımak, her an hersey değişiyor, en çokta bakıs açın!

10 Mart 2010 Çarşamba

11 mart 2010 -Geçer-

Gecer kelimesi sen ne matraksın.
Okunuşunda bir gevseklik var, bundan kaynaklı da memnun ediyor insanı. Geçer not almak, üzülme geçer, boşver geçer, aşık oldum, geçer.
Yaz geçti, kışta geçer..Cidden geçmeyen bir mevsim ne sıkıcı olurdu, biryıl kış geliyor ve gelmişiz Temmuz'un ortasına hala geçmemiş. Tiksinirdik, karları oturup yemege baslardık, sevenler ayrılır, heyecanımız kacar, flirt edemez olur, canımız sadece karlara sıcak sular döküp eritmek isterdi.

Sözü getirmek istediğim yer, bazı anlar vardır. Her oyunu gördüğünüz, ancak birsey yapmak istemediğiniz. Geçer diyip, öylece kendinize ve size heyecan veren diğer konulara ayırdıgınız. Gördüklerinizi ve hissettiklerinizi artık olmuş olduklarından konuşmak istemediğiniz anlar.
Bunlar neler olabilir?

Hayatı kulaktan dolma içselleştirmeden yaşayan kişilerin, kendilerine büyük kılıklar giymesi, emptati kurdum diyip, tuzak kurmaları, herkeste sevecek birşey bulurum diyip, içleri hırs ve sevgisizlik böcekleriyle dolu olması, çok korkmus akrebin renginin bir iki ton koyulmasına cok benzeyen göz rengi koyulasması ve titreyen ses dolan gözlerle, yalan söylenilmesi farkındalık,kelimesini olusturan hiçbir harfi daha önce görmemiş olması, hoşlanılan adamın, fazla kasılması, bir mail atmışındır makul bir zamanda cevap almamışındır gibi oyunun keyifsiz ve zekasız oynanmasının seçilmiş olduğu durumlardır. Bu durumalarda tek teselli, demek böyle kişilerde var, ne şanslıymısım ki, karsıma cıkmak için bunca yıl beklemişler! diyip, insan kendini söyler, edilen laf sahibine aittir gibi zamanında edilmiş, laflardır.

Bu durumda söylenecek tek şey, - Geçer- lafıdır.

Geçer.


Gerekli olmayan şey çok kıymetlidir.
İhtiyacın olmadıgı noktada o kişi, konu, olay her ne ise çok çok kıymetlidir.

8 Mart 2010 Pazartesi

8 mart 2010 'değiş'

Onunla değiş tonton anında uçur tonton arkana bakmadan uza tonton...
Tonton ailesi vardı, severdim, bize politik olmayı ögretmeyi amaçlamıştı belki de..
Bense esneklik olarak algılamıstım. .Hepimiz hepimiziz herbirimiz hiçiz.
Sen bugün 7'sin ben 8. Ben 9'um sen 4 ve her an ben 4 sen 9 olabilirsin. Normal.

Sen farklıysan o da farklı, sen özelsen o da özel..
Öteki ve ben kavramı ailesel olarak ta oluşmadı..
Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için oldu..
Taaa ki.. Bir zamana kadar..

İkilik oluşturma dendi bana hep, birlik anlatıldı.
Birliğe inandım hep..

Hayatımdaki tek ikilik aslında birler ikizler..

Öyle bir yetiştirildim ki, minnettarım anneme babama, ancak zorlanıyorum.
Dünya'yı seviyorum mümkünse insansız.

İnsafsız mı oldu, olsun,insan az.
İnsan olanla bir dünya..


Değiş bakalım..

7 Mart 2010 Pazar

7 ocak 2o1o; Ne önemli?

Aşk ve saygı

Aşk önemli, en devrimci duygu.
Saygı önemli,insalık ile ilgili..ötekinin kişiliği ile ilgili bundan kaynaklı da önemli.

“Game player “olma yolunda ilk adımımı Pazargünü attım. Hem de tavana.
Futbol’da bir oyun, tıpkı hayat gibi.
Kabul, elle gol atamazsınız.
Süreçler sonucu, ceşitli oyunlar sonunda gelen bir mutluluk, manipulatif işler benlik değil. Sadelik ve netlikten hoşlananlar, kıymetli geliyor.

BENce HAKsizlık var..
Kendimi siyah civciv Kalimero gibi hissediyorum.

5 Mart 2010 Cuma

Sofyalı ve aslı

İki uyumsuz yanyana uyumlu olabiliyor.
Konu cünkü, uyumsuz kalmalarına neden olan dünay gercekleri olunca, uyum kendişiğindne cıkıveriyor.
Etrafı görmemek, sadece birbirini ve konusulanları hücre bazında dinlemek, masadaki küçük kirpiğe bakıp gülmek, katılmak kıvamında anca böyle bir zamanda olabiliyor, perdeleri acıp, dısarıya bir kanal actıgımızda tiplerin sanki, o açtıgımız perdenden totomuzu göstermişcesine içinde girdikleri şaşkınlık filan derken, saat 8 de oturup, bir de kalkıp, eglenen, derin ancak kişilerden değilde, kavramlardan bahseden bir gecenin takibinde, bir ölüm sessizliğine büründük,
Tünelden dürttüler bizi yagmur altında taa, mm yürüdük, kiki kapalı, mm kapalı, ottolar yok derken ögeriyoruz ki, okudugumuzda sevdiğimiz, dinlediğimizde çosştıgımuz biri karsını kaybetmiş..
Allah ona az sorgulama, ve sabır versin, giden kişide gittiği yerden onun yanında olabilsin.
Üzüldüm.
Allah rahmet eğlesin.

Geceden notlar:
Malesef, demek, içinde keşke olabilsem anlamı barındıran olumlu bir laftır.

4 Mart 2010 Perşembe

4 Mart 2010

Hepimizin hayatında tamam artık bundan sonra ben şunu şunu yapmayacağım veya az yapacağım gibi kararlar alır. Mesela hem gece hem gündüz yaşayıp, ne gerek var diyip, ben sadece gündüzleri yaşayacağımi geceleri ise evde yaşayacağım kararı almıştım. Eğlen eğlen nereye kadar demiştim. Hatta gece cıkma nedenim, sevdiğim müzik, etrafı görmeden sadece dans ve sevdiğim içkileri içmekti, içmesem de olur hissi olurdu.

Böyle bir dönemde, işten çıkıp, ev, besleyici yemek, bir saat dinlenip dogru spora, kendime, 40 dk her güne bir cardio aleti, ve peşine 5 dk kürek, iki gün dinlen, ve haftanın 5 günü haydi hoppa, bisiklete binicez günlerimin ilk haftasını tam tamamlıyordum ki, salona bir girdim :
Ortam vur patlasın çal oynasın, ancak elbet tef, çingene gibi değil, murat ıncuoğşu sahnede, karanlık, disco topları dönüyor, hiiii, haaaaaa, hih hoh ,hahaha sesleri ile çılgınlar gibi herkes aletlerin üzerinde, bense, acaba ben gece gezip dans etmeyi çok özledim şu an bu bana basık gelen spor salonunu hayal ediyorum ancak içki yok, gece değil ve spor yapıyoruz mu diyorum kendime! Su ve portein shot'lar dolaşıyor. Bana zihinimin bir oyunu mu bu? diyor ve elimde Tomris Uyar kitabı, bisiklete geçiyorum. Engagement olana, cünkü, kitap okumak için, iki işi bir arada yapmaya ortam hazırlıyorum, hatta 3. Düşünücem cünkü bir de, kitap okurken bile düşünebiliyorum, ne yazık bana.
Bir tek 3 harfliyle öpüşürken, düşüncelerim duruyor. Bu anları çoğaltmam lazım ki, beynim hava alsın.

Ne diyordum, ortam gercek cıktı, ben üretmemişim. Parti varmış. Pek iyi geldi, ancak normal tempondan hızlı kullandım bisikleti, bir baktım ki, Galata'ya varmışım!

Hayat seni şaşırttığı sürece, güzeldir.
Ummadığın anlarda karşılaştığın yüksek enerjili ortamlardır seni hayata bağlayan.

Mutluyum.

3 Mart 2010 Çarşamba

1 Mart 2010 Çılgın 5'li Ben Yogurt'um.

Yapraklı yeşiller:

Durmadan yerim, cok severim. Öğlen şansa et yediysem he ve bu et, namlı tarzı et ise, rakı üstüne içilen bira etki borakır bende yeşillik. Ruh hallerime göre, bazen sade, bazen limonla bazen mermimekle, yerim, severim. Roka birincisi, kuzu kulağı, kıvırcık. Tanrım seviyorum.
A kalp C

Fındık, ceviz, badem:

Doğal geliyor, ağaç yer gibi, yada bir sincabım gibi, ahşap gibi ya bunlar ondan bir yakınım.

Soğan

Ne kadar soğan o kadar sağlık. Tazesi, kırmızısı yeşili, gece demem gündüz demem, flirt yemğine gidicem demem, konser dinlemem yerim. Şimdiki soğanlar harika kokmuyor, hasta mı oluyorsun, antibiotik yap, içine seker ar beklesin suyunu iç. En sevdiğim çorba, soğandır mesela.
Soğan soğan soğan, gillersen olan pırasayı da, sarımsağıda çok severim, hiç saklamam acilen yerim.

Pirinç, makarna, bakliyat

Severim. Pilav süper yaparım, domateslisini de becerebilirim. Sadee yapıp yanında tonla bile yerim.
Yeter ki pirinc verin bana..

Yogurt

Her dilde türkce olan tek kelime. Yerim onu. Süzme, ev yapımı, pınar yogurt ,sütaş pek severim.
Moralim bouksa direk yer sakinlerim.


Yukarıdaki beşli, benim ailem gibi. Onlarsız yaşayamam.

28 Şubat 2010

Gri ve havadaki gazı daha cok hissettiğim bir sabah balkondan uzun uzun karsımdaki teras'a baktım.
Teras severim, bir de bahce katı.
Ya gökyüzüne yakın olmalıyım , ya yeryüzüne..Öyle rahat hissediyorum.
Şu an rahat hissetmiyorum, Fiziken rahatım, kafam rahat değil. Sağlam kafar sağlam vucutta bulunuyorsa neden şu an, kafam rahat değil.

Özledim diye. Özlemek sevimli bir duygudur, ancak sıfatı önemli sanırım. Kimi özlemek, senin neyin olan birini özlemek..

Bir enerji ise o, ki öyle, onun bana verdiği enerjiyi özlemek, onun yanındayken iyi hissetmeyi özlemek, onun görmek ve bundan aldıgım haz, ona bakarken yakalıyorum kendimi, incelerken onu, koklarken..Tüm bunları karşılık beklemedemen mi yapıyorum. İletişim bekleyerek yapıyorum.
Sevgim karşılıklı olursa gelişir, ancak şu an yaptıklarım içimde var ve yansıyor.

Etki yaratıp, tepkilere bakıyım.

Bugünün en önemli görüşmesi, Şahika Tekand.
2005 yılından beri, gidicem diyip, kapısından girmediğim, hakkında onca negatif ve onca positif acıklama duydugum kadın kim? Merak ediyorum.

Odadan çıkıyor, sevdim diyorum. Göz göze geliyoruz, gülüyoruz. Negatif yorumlar neden gelmiş ve kimlerden gelmiş, direk nedeni netleşiyor kafamda. Güzellik kavramı, tavır ve duruş benim için, o öyle. Net, küfürlü konuşuyor, tam çözemedim. Bok küfürse, tabii. Görüşmeye giriyorum, destur bismillah sen çok akıllı güzel bir genç kadınsın diyor, içimde varmış biryerlede ki, ben genç değilim ya, 34 diyorum. Sahnede oldugum içindir, bu açıklama, sahneye çıkmak için mi yaşlı geldim kendi kendime? Bir gece önce de kendimle çeliştim, Şu anda çeliştim. Mutluyum. demek ki kendim çok güçlü, güçlü olmasa ben ve kendim arasında çelişki olmazdı. Şahika'nın iki lafı ile bütün hissettim anında. Düşündüklerimi ve bildiklerimi karsımdan da duyunca, çok mutlu hissediyorum. Hissediyor insan.. Ben dilinden uzaklaşıp yazmak!

2 Mart 2010 "Susadım"

Üç harf'in bana düşündürdüğü..

Bir geçiş dönemi yaşıyorsanız, her ne olursa olsun önemli olan, sizin yararınıza olacak en olumlu kararı vermektir.

Bunu tam olarak gerçekleştirmeden adım atmamanız gereklidir. Ancak bazı anlar vardır, işin özüne karar kılarsınız, ancak haline karar veremezsiniz.
Mesela "su severim". Su istiyorum.

Bazen o su, donmuş ve buz halinde size sunulmuş olabilir. Bazen, az önce vardır ancak yüksek ısıda buharlaşmıştır.

Olaylara verdiğiniz tepkiler de öyledir, özünüzde bir şeysinizdir. Su mesela, gölün dinginliğinde veya şelalenin çoşkunluğunda olabilirsiniz.

İşin en meşakkatli kısmı ise, göl olmak gereken yerde, şelale gibi çoşmak, karşısınızdaki susamışken, buz halinde onun karşısında durmaktır.

3 Mart 2010

Nasıl bir yazıyı defalarca okursun ve daha kısa ve vurucu hale getirmek için kısaltırsın, insanları tanımakta öyle ve sonsuz bir süreç.

Az önce bir arkadasımı aradım, hatır sormak için, bu hafta onun için değişikti, hiç yasamadıgım bir tecrübenin içinden geçiyor. Onu anladığımı belirtmek istedim, aslında nerden anlayacağım, telefon konuşmasında farkettim ki ve onun içinde oldugu hale “buruk” dememle birlikte, yasamadan da düşünerek genel olarak anlayabiliyorsun, evlenmesekte evli olan veya evli kimselerin yanında, anne babalarımızla yaiadıklarımızdan az çok bir fikir ediniyoruz.

Ömrüm boyunca diyebileceğimiz, kaç tane sey var? Ve zorunlu olmadan içinde oldugumuz.. Bir örnekte aklıma gelen şu, evlenme nedeni ile boşananlar var.
Burda tam ne demek istediğimi anlatamam, sezgi bu.   Önemli bu, anlaşılmaz olarak kalsın.
Mal budur, diyip aldığın bir kimsenin hal tavır değiştirmesini neden istiyoruz?
Buna hakkımız yok ki?

Portakal ile evlenip onun nar olmasını zamanlar içinde beklemek.
Zamanında bana değişeceğim diyen bir erkek vardı, aynı kişi, evlenelim hersey düzelecekte diyordu, mesela biz evlenmedik, o değişmedi, hiçbirşeye düzelmedi.

Hala genç durmam belki, beni avlamak üzere yola cıkmış, hiç avlayamamış
öldürmemiş ve süründürmüş birine teslim olmadan kendimce yaşamamdan olabilir. Evli kişilerin kendilerini yaşlı hissetmelerinin tersten düşünülmesi durumu.

Ömrüm boyunca denebilecek tek birliktelik, ailedir, o da cekirdek ailen, annen baban ve kardeşlerin. Kimse seni kardeşin kadar çok sevmez. Kimsenin girmediği tek yeri siz paylaştınız, baban bile bilmiyor o yeri, annen hissetsede bilmiyor. Karnın içi, rahim bundan çok değerli. Yıllar geçsin, dogurganlık ile alakan bile olmasın rahimin alınması senin için büyük bir eksiklik olacaktır. His olarak. İstesen de olmayacagı duygusu. Olsa belki hiç istemeyeceksin ancak yok ya, direk seni düşündürür.İstersin.

Kabul edilmesi gereken, değişimdir. Değişilen noktada bunu kabul edip, tekrar değişmektir, Genç kalmanın sırrı en son ne zaman değiştiğindedir, fikirlerinin ne kadar esnek olduğundadır. Klişelerden ne kadar sakındığından ve etrafı ve değişimi ne kadar anlamaya çalıştığındadır.

Allahtan hersey değişiyor.