26 Şubat 2010 Cuma

daha ziyade

bazı kimseleri zeki tatlı beni anladı diyoruz ya, ne belli.
bunu düşündüm.

kendine gçre anlamlandırdıgın seyler ona göre belki o anlamda değil.
gin tonik 70 lerden kalan bir ickidir..ve de güzeldir.
için..içirin..egleneni görür allah..groove is the heart..
balık burcu go home..alık dememişler bosuna..akısa iyi bırakıyorlarda, deniz le gölü ve ya bir kova suyu ayırt edebiliyorlar mı acaba?
aklıma avlanmıs ama kovada yasam savası verenler geliyo..

che gevaram pırasam canım arkadasımı cok sevıyorum, dans, beyin dalgası yeterli..

köpekler, yunuslar, kanguru ve kaplumbağalar filler zebra vesu aygırı
daha ziyade jaguar ve leopar

24 Şubat 2010 Çarşamba

24 şubat

Aksam Leyla Ben Didem yattık, kızkıza uyku..

Leyla’yı dönerek ezmemek üzere sözleştik. Gece aralıklarla üç kez uyandım, didem yatakta taraf değiştirirek emziyordu, bölük bölcük uykuya rağmen, saat tam 6’da

Leyla güldü, horoz öttü, uyandığıma memnun, yerim seni Leyla, bak gökyüzü koyu lacivert sözleriyle başlayan fotograf seansımz basladı..Nasıl yogun bir duygu, tam benlik..

Gülücük gülücükte gülücük, çeşitli sesler, değişen ifadeler, bir kalkmaya çalışmalar, durduk yere dönmeler, bacaklar direk kafasında, yoga yapıcam diye nefesimin kesildiği onca hareket Leyla için bir keyif ve kendiliğinden gelişiyor. Ayaklarını öptüm.

Parmaklar bezelye gibi, ikizlerin bu halleri, Birant’la ucakla Kıbrıs’a gidişimiz, şu an hepsinin eşşek kadar oluşu geldi aklıma.

Kendime ne demeli, sabah anılarımı babam’a bahsettiğimde, tarih tekerrür’den ibaret, bende senle uyanırdım, dedi.

Sene 1975!

23 Şubat 2010 Salı

istanbul-belfast

Belfast’e mesaj:

çoğu insanın olayları kendi güvensizlikleri süzgecinden görüp sana da ona göre yorumlar yaptıgını
kendinle cok iyi dost olup bunlardan az etkilenmen gerektiğini yazan bir kitap..
piyasada olanlardan farkı olsun..
gerceklikten kopmadan "gercek" coğunlugun gercek dediği,sözüm ona o gerceği yaşamaya çalışmak.

Kendi dünyanı oluşturma yolunda "ben" olmamıs ama her nasılsa "bencil" olabilmiş cogunlukla kollektif takılabilmek..


kitap konusunu konusmaya başladıgımızdan beri sadece etraftakilerden farkı olsun istiyorum..Rafta parlasın..Konular aynı gibi olsa da senin hiikayeni anlatış şeklinim farklılaşıp rafta parlama yaratsın istiyorum..

Belfast’ten cevap:

Kitabin formati ile ilgili betimlemeni beendim

Eckhat Tolle diye bi yazar var.. A NEW EARTH diye bi kitabi yayinlandi iki sene kadar once.. cok begenirsin... yasamin gercekligine senin bahsettigin sekilde yaklasiyo


Bazan insan durup dusunuyo..

Tum bu "Hir Gur" kosusturma.. ve bizim "gercek" diye tecrube ettigimiz kisaca ; "olaylar karsisindaki duygulanmalarimiz" (ofke, kiskanclik, hirs, bunalim vs) ozetlenebilecek sey aslinda pek de yasam in kendisi degil.

Aslinda yasamin kendisi cok daha ahenkli bi acilim...

not: Benim gibi düşünenlerle rastlaşmak ve onlara cevrili olmak istiyorum. Şu ana kadar rastladıklarıma da şükürler olsun.

22 Şubat 2010 Pazartesi

23 şubat

22 Şubat'ı 23 Şubat'a bağlayan gece,yazmak nasıldır diye yazdım.
Kalakalmış bir sekilde salonda oturuyorum. Karşı'ya bakıyorum.
Kelimelerin altındaki niyeti düşünüyorum.Hepsinde var mı ki? .Bazen sadece dökülüverir mi, kötü gibi duyulsa da aslında iyi bir niyetle mi çıkmıştır?

3 harfi düşünüyorum, az önce kollarındaydım.
Düşünüyorum, gene de. Bu düşünme yeni cıktı, sadece varlık olarak düşünme..
Durgun bir düşünme. Kurgusuz. Sadece anları kafada gecirmek, geri alma adeta ve sessiz şekilde yaşama bir saat önceyi zihninde...Hissi güzel.

Belirsizlik hoşuma gidiyor, hersey belli olsa, keyifli olmazdı, bir yanım
süresiz sonsuz yanyanalık istiyor, ancak şu anki hissi kaybetmeden..Of sıkıldım yanımdakinden demeden, o ve ben ve karında kelebelek, gözlerde ışıltı, kokusunu dah da derinden koklamak.. Novo'da Banu'yu şoke eden açıklamam ne kadar dogru, budur bak gör var birşey diyip gerisini açıklayamamam.

Alındım bugün. Lafa bak, alınmak, almak, alınmak, neden?
Yanlış kelime seçiminden mi, niyeti anlamamaktan mı?

Hem özgür, hem belirsiz, hem de aynı heyecanı isteyip, aslında neyin ne oldugunu bildiğim hep yan yanalıktan canım cekip, hep yan yanalıkta sıkıcılık olacağı düşüncesi ve bunu besleyen, ya beni sevmiyorsa düşüncesi, aynı hislerde olalım diliyorum.

Filmi beğenmek, onu güldürmek, dağılmış saçları, tavrı...Begeniyorum seni 3 harf.

Merak ediyorum en korktugun şeyi,yanlış yaparsın, yanlış yapmışsın diyişini seviyorum.

Güven hissi var, nedensiz.

Sahilde yürürken koluna girmek istedim. Yapmadım. Sen yap istedim.

İlk fırsatta diyelim.
Diyin siz, ben yatıyorum.

22 Şubi 2010

O kadar doluyum ki, positif doluluk, son iki günde yasadıklarımı tek tek yazmak, istiyorum.
Gel gör ki olmuyor. Sakinleyip, önce bir cekmece sonra ikini cekmece mantıgında dökmeye başlayamıyorum. Oysaki tüm yazıların resim olarak bitmiş hali kafamda, gene bir chip ihtiyacı. Alsın beynimi, döksün kagıda toplam 1o yazı halinde. Ögle arası kadim sostum Fuat ile yaptıgım sohbette gelisen fikirler ve aslında şçyle olurmuş, bağlamaları bile ayrı bir yazı konusu.
Harfler klavyden cıkıp ekrana yansıdıkca seviniyorum, öke’le hep konustugumuz her sey o güzeller güzeli kafamızda beynimizin içinde, ve çokça, bolca.
Fikirden bol neyimiz var, kendimiz var? Neye sahibiz? Kendimize sahibiz, yıllardır.

En özgürü, en yalını, en yalnızı..

Not : Aslı, yalnız böyle yazılır di mi?

18 Şubat 2010 Perşembe

19 şubat

Her zaman sevdiğimiz işler ve kişilerle çevrili olamıyoruz..bunu kabul etmek lazım..gerceğinbir ğarcası olarak yapmak durumundayız, olmak durumundayız.
evimize gelip kapı pencere sıkı sıkı kapatıp kendi dünyamızda oldugumuzda cok mutlu oluyorsak, bunun da her an degişebilir oldugunu da kabul edebilirsek işte o zaman tamamdır.


çoğu insanın olayları kendi güvensizlikleri süzgecinden görüp sana da ona göre yorumları yaptgını
kendinle cok iyi sot olup bunlardan az etkilenmen gerekitiginin yazıları olan bir kitabın olsa,
piyasada olanlardan farkı olur..gerceklikten kopmadan "gercek" cogunlugun gercek dediği, o gerceği yaşamaya çalışmak..
Kendi dünyanı oluşturma yolunda ben olmamıs ama her nasılsa bencil olabilmiş cogunlukla kollektif takılabilmek..

aksam oldu..
aglıyorum..halamın kaderine mi aglıyorum, kaderim bu diye yazmıs olmasına mı? bilmiyorum. Hangi yürekle tiyatro gelicem, iyi ki bilet yok diyen babaanneme mi, üzgün olmak ve için acıması tam bu sekil birsey, yaslar akarken gözünün kenarını yakıyor, bogazın dolu, nefes alısın kesik kesik, zaman yavaslıyor..ve sen sadece aglıyorsun, yapabilecegin hiç bir sey yok.

18 şubat y dim y kalırım

17 Şubat 2010 Çarşamba

15 Şubat

Hayvanat bahçesi, Belfast yazısmalar,
Beyin flirt ü?
Güzellik üzerine, sitem ve beklentisizlik..

13 Şubat

Halam'ın yanında olanlar..

12 Şubat

BG yaklaşımları..
Cuma akşamı düşünceleri.

17 Şubat

Bugün güzel bir gün olsun. Şu an sezgilerim beni rahatsız ediyor, yanık kokusu barındaran onca düşünce ve istemdiğim bir yol cıktı karsıma gitmem gereken..Zorunlu olunca nasıl sevebilirsin.
Bugün güzel olacak, hissediyorum ancak şu an itibarı ile sıkıcı.

14 Şubat

14 Şubat 2010
Pazar günü beklenemyen olaylarla gecmişise döndüm. KArşımda şu and yasanan konuda yorum yaparken kendimi, düşünmeye başladım. Gaza da geldim denebilir aslında, mantık kurmadan ve düşünmeden aldıgım aksiyonlar silsilesi, nasıl bir duygu yogunlug ve patlaması, empati kurmak, sonrasında kendi olayıma dönüp onu yasamak..Rakı cidden iyi bir psikoterapi nesnesi? Eskiden rakı ile yapıyorlar mıydı acaba?

11 Şubat 2010 Perşembe

10 Şubat 2010

Gergin bu günü tanımlar diye uyandım. İşe gidene kadar geçen zamanı sakarlık, sıkıntı ve kasvetle doldurdum. Eteğimin astarını yırtma seklim üzerine imkanım olsa tüm günü evde geçirirdim. Nemrutlukla karışık, olmuş olayları yeniden düşünme sakin ve bu sakinlik kesinlikle içimden gelerekti, tüm olayları tekrar düşünüp kızdım. Öğlen Leyla’ya gitme onun gözlerinden çıkan parlaklıkla kendimdeki parlaklıgı hatırlamak için bencil bir plan yaptım.
(Herkesin herseyi kendi için yaptıgına inanırım.)

Ofis işler ve eve dönüş. Geldim, sabah ki gözümü açar açmaz olan vardıgım kanı ne kadr dogruymus dedim, vucudum kasılıyor, beynim yavasladı, kalvyede yazı yazamıyorum, telefon calıyor, konusamıyorum, anlatmaya basladıgım bir konuda kafam dagalıyor ve yanlıs kelimeler kullanarak karsı tarafından kafasını karıstırıyorum. En olmayacak dediğim bir kişiden, çok ilkşkilendiremediğim bir kişiyle yasadıgı bir heyecan- aşk- tutku arası bir şeyler işitince biraz oldugum agar enerjili yerden çıkar gibi oluyorum, ancak o şaşakınlık bile kendime getirmiyor. Evde aşağı yukarı dolanıyorum, hiçbirşey yapmadan, buaşık makinesini açıyorum, içini boşalmtka niyeti ile bir tabak çıkarıp, sonra vazgeçip, bulaşık makinasının kapagını da acık bırakıp, gidip yatıyorum.

15 dakika yatakta bayıldıktan sonra telefona uyanıyorum, Atomkarınca telefonda, hayatımıza yeni kattıgımız yeni blog ile ilgili iş basında onu paylaşıyor, yenilik, heyecan ve bunun herkesi sarmıs oldugu duygusu bende bir kıpırtıya neden oluyor ve vazgeçiyorum girdiğim moddan, açık bıraktıgım diger bir kapı olan dolap kapımıda kapatarak salon’a geçiyorum, açıyorum netbook’u. Yazıcam.

Skype’dan biri çıkıyor, sohbet koyulaşıyor, keyifleniyorum ve bir bakıyorum, kırmızı terlikli teyze gelmiş,

Habersiz, söylediğinden 4 gün önce. Anında rahatlıyorum, içim acıkıyor..Sancılarımın nedeni anlıyorum, çatlamya çalışan yumurtalar varmış içimde, onlar çatlayana kadr beni de çatlatmışlar tüm gün, beynimi, vucudumu nerden cıkacaklarını bilemedikleri için çatlatmışlar.

Eşikte olma durumumda bu yumurtlama sancısı gibi, koza kelebek ilişkisi.

9 Şubat 2010 Salı

9 Şubat 2010

Eşikte gibi hissediyorum bir suredir. Bunu dün bir İngiliz arkadasıma anlatana kadar, akla karayı seçtim, kaltım gösterdim, dilsiz gibi. Hala da eşik aklımda değil, h ile başlıyor.

İletisimimim cok fazla, hayatla ve insanlarla bagim canli ola ola,nasıl oluyor da, bir o kadar da içimde olup, arada kapanabiliyorum. Nedir beni yaşatan? Doga ile hayat buluyorum. İnsanlarin karmasasi kendi karmasam icinde beni cok dagitiyor, doga ise duzenli ve olumlu enerji ile yuklu. Aslında düzenli olumlu ve enerji yüklü insanlarda da doga da buldugumu buluyorum. Demek ki, kendimi ne kadar düzenli, olumlu ve enerji yüklü tuttugum konusunda sık sık kontrol etmeliyim. Kimseye doğamda olan enerjiyi, yaşama bağlılığı ne olursa olsun, dert etmeye deger mi psikolojimden uzaklaklaştırmasına izin vermemeliyim.

Aşık olunca ve ya çok üzülünce ne olacak? Hassas olduğundan kaynaklı dağılgan yapım, duygularını yogun yasayan ve bir duyguyu derinden hisseden, yüzeysel olarak algılama özürlü ve bir seyi yapıyorsam eger, en basitinden en önmelisine kadar, tamamen orda olma insanlık ayıbımla, işim iş.

Kozamdan çıkacağım sonunda, kendimi şaşırtıcak guzellikte bir kelebek olurum belki. Bunun için bana destek, olup, hadi diyecek, sen bir kelebeksin hem de söyle bir kelebek diyecek birine ihtiyaç hissediyorum. Üç harfli içime kelebekler atmakta usta, belki de oldur bu kişi, sonuçta kendisi kaybolmanın sanatını icra ediyor olsa da, kelebekleri o getirdi, değil mi ?

8 Şubat 2010 Pazartesi

8 şubat 1974 /2010

Ya üç harf;

Nerdesin?
Özledim.

İster istemez insan düşünüyor, bu boşluk hayırlı mı diye. İçime bir boşunalık duygusu gelmeden, kaldığımız yerden devam etmek üzere buluşalım.Çarşamba üstüne Perşembe karşılaşınca kaldığımız yerden devam dediğin gibi.
Sen ve senin kendi alanın benim içim önemli ve saygı duyulası olduğundan sessiz bir leylayım ben. Her gün seni düşünür, her an seni anarım durumundayım yoksa, anmak senin için komik, anlarımız az. Bir o kadar da, kaliteli. Bakıslarını görerek, duyduklarınla kafandakiler örtüşünce memnun gülümsemen,şaşkın bir ördek olup kafanı suya sokmaya meyilli olsan da..

Su’yu severim.


Bu gün babam ve halam ve amcam için hiç bir seyin asl bir daha eskisi olmayacağı bir gün, ve şu an süper babaanmeni düşündüğümde, neler yasadıgını, inanamıyorum. 74 yılı, 86 yılı ve ona bağışlanmış olan biricik kızı şu an 2010 ve yaşam mücadelesinde. Halam’ın mevlut sordugu an içimi acıttı. Benim küçüklüğümde, acılı geçmeyen ve gözyası olsa da yerinde olan mevlutler halam’ı görmek için fırsatlardı, arka odada olan taze ve lezzetli börekleri, çörek otlu, renkleri ve tatları hala ağzımda, onları kaçırmak, servis edilme zamanında yemekten daha tatlıydı. Dedem’in vazgecilmezi ve yiye yiye bizim vazgeçilmezimiz olan ballılar. Burda yiyince o tat yok. Hiçbirsey tek başına anlamlı değil besbelli.
Neşet amca’nın ki onu da kaybettik, hocanın tam yanında oturması hep aklımda kalmıştır, benim sordum sarı ciceğe calsıgında fitnat tarafından ve o yoksa da kesin biri tarafında salona cagrılmam ve orada iyi hislerde olmam. Tüm sülaleyi görmkten memnun olmam, bana dede ,halama baba evi olan o evi cok sevmem..O evi o ev yapan saatin o evden gittiği gün ise o ev eksiliyor diye ayrıca hüzünledim.
Dedecim, ruh içinde yat. Dolunay’a bakıyoruz biz burdan sende ordan bak.

Seni Seviyorum, genlerden.


Az önce adıma bir zarf geldi, çok severim zarf içinde posta almayı. İçinden hediye bir kitap çıktı hem de yeni tanıdım birinden. Dünyada ince düşünceli insanların yasadıgı ve yanlız olmadıgımı hissettiren ikinci olay, birincisi ise az önce sadece rakamlar üzerinden bir sohbet geliştirdiğimiz çok sevdiğim bir yakınım. Dedemin ruhu aramızda belki de, bugün beni memnun eden çeşitli melekler devrede, sevildiğimi, yanlız olmadığımı hissettim.

Buruk ancak umutluyum..

2 Şubat 2010 Salı

1 Şubat 2010 "Kopuk Kopuk"

Elinizde olan nedenlerden dolayı, bir kızın kişiliğini acıtmak isterseniz
Ona avlanma sürecinizin bittiğini aşağıdaki gibi bir mesajla bildiremeniz çok faydalı olur. Ancak özellikle bekleyin ve o size sorunca yapın, o zaman çok daha keyifli

“Kopuk kopuk bir haldeyim bu aralar.Kusura bakma. Meşguliyet had safhada.”

Yazıverin.

Kızımız ruh halini sormuşken, baskısız ve sizi rahatlatıcı bir tonda, bu cevabı 3 gün sessizlik üzerine alınca, süzülür. Kızar,tepki verir.

Bir yabancının kopuk kopuk oldugunu bildirmesi neden kızı üzmüştür?
Bilen var mı?

Herkes kopabilir, zaman zaman..Kaldi ki ben onu ilk gördüğümde, koptum. Beraber de koparız kesinlikle, diye düşündüm.

Beni kollarına aldıktan hemen sonra, kendi kendine kopuk kopuk olacağını düşünmedim; nedense. Zira ona kopup gidesim geldiği ilk görüş anından sonra hep aklıma gelse de, görmeye ulaşmaya hiç çalışmadım. Olacağı var ise olsun istedim.

Olacaklar, tohum ve açılma kelimeleri ile başlayıp, geçen haftasonu senle sinema hayali, nedense, sözleri ile devam edince, olmaz dediğim karında kelebekler direk beni gıdıklamaya başladı
ve koptum.

Sonrası çok sıradan gelişti,ortama hakim olan sessizlik; zevkli kelimelerden oluşan ifadelerin, ruh okşayıcı tavırların üzerine çökünce benim kopmama, bir şişe sarap içip, tüm gece film seyretmeme ve filmden notlar almama neden oldu, itiraf ediyorum bir de aralıklarla ağladım, ağladım,evet,ancak hayatıma yeni giriş yapmış bir yabancı neden kopuk kopuk diye ağlamadım.

Devir gerçekten değişti diye düşündüm. Bana kadar yansıdıgına göre, kriz gibi dalga dalga başlamış ve bana kadar ulaşmış.

Neden değişti, kim değiştirdi, değişimi kim kabul etti, düzeni kızlar mı bozdu, erkekler neden bu konuma gecti diye ağladım, bu geçiş anı da bende kopuk..Basit zamanlarda kaldım, herkesin herkese duygusal yaklaştığı, değer verdiği, zaman verdiği, sevdiği zamanlarda. Hikayelerin paylaşıldığı, öpüşmenin en değerli ve uzun uzun öpüşmelerin duygularla alakalı olduğu dönemlerde..

Beraber kalınınca büyük bir şey olduğu, tohumların dogru mevsimde açıldığının sinyali olarak tek tek düğmelerin açıldığı,eteklerin sıyrıldığı zamanlarda. Yaşananın her ne ise, kendi içinde saygısı olduğu, konuşarak anlaşıldığı bir dönemde.

Kimse kimseyi hemen sevgili yapmak durumda değil,begenisi uzun sürmek zorunda da değil, sadece uygun iletişimi kurmak durumunda, neden mi?

Naziktir ve düşünceli olan budur. Bir erkeğe de en yakışan iki özelliktir.

Kusura bakıldı.
Kayıtlara geçilmedi.
Belirtilen ruh haline -seviyorum sevmiyorum-yorumunun gereksiz olduğuna karar verildi.

Yorum hemen anında duygusallıktan yapıldı çünkü aksi adam ilk görüşte hemen "sevildi".

2 Şubat 2010 "Doğru şudur, yanlış budur"

Yaşadığım 'ilişki kazasını' düşününce pek de paranoyak gelmedim kendime şu sıralar. Göz göze ilşkilerin insanı oldugum için, değil gözgöze yan yana geldiğine şükredip, hoşlandığın adamın geldiği an yok olması durumu biraz ümitsizlik verdi.

İnsanları,ilişkileri,gözleyen gözlerim, beğendiğim adamında dünyasını görüyor, işitiyor, anlıyor, hissediyorken, nasıl oluyorda göz ve beyin sahibi olan bu adam ki benden zeki oldugunu düşünüyorum, ki ondan etkilenmemde ki en önemli neden zekası ve dingin ses tonu ile ağzından dökülen zevkli kelimelerdir, benim dünyamı görmüyor, anlamıyor ve hissetmiyor.

Görse, anlasa, hissettse, ben sözlüye almadan, iletişim kurabilirdi.

Bunu herkes yapabilir, açık mutfak devri geldi de herkesin içi ne yediğini görüp rahat etti de, ilişki de açıklık neden gelemiyor bir türlü. İki göz bir kalp ve bir beyin karşıklaşıp, bir süre beraber dolaşıp,ki bu sürenin uzun olması çok da gerekli değil, etkileşmek ve positif hisleri ikiyle çarpma, dudakların kavuşması, ellerin hissetmesini takiben, nasıl olur,da yok olmayı hem de ses çıkarmadan, seçebilir bir bünye?

Bu seçimin adı nedir ve sahibine ne tür sıfatlar kazandırır?

Kimse yorulmuyor mu? Kimse dün akşam ne güzeldi, hayatıma giren bu yeni kişiyi ben bir tanıyayım diye hissetmiyor mu?
Kapılar duvarlar, insanların arasında neden hala örülü?
Kendine güvenen ve kendi seven insanın başkalarını da aynı güven ve sevgiyle sevmesi dışında bir bilgim yok.

Yaralarımın derin olmaması için, karşı tarafı da kimse düzeltemeyeceğine göre, kendimi mi değiştirmeliyim? Tüketilen ne burda? Yaşanan ne? Biten ne? Herkesin kendi hikayesi olması kabul, sırtındaki yükler, korkuları kabul. Karşılaşan iki kalp hikayelerini paylaşmaya nereden geldiklerini anlatmakta neden gönüllü değiller? Seks iki insanın arasında paylaşılabilecekleri en önemli şeyken, ve en özel, çünkü sadece o an ikiniz var..Neden bu sekilde hafife alınabiliyor? Önemsiz özensiz sadece tek amaçmışcasına duruyor, yapılsa bir etiket, yapılmasa başka bir etiket gibi algılara neden oluyor? Modern zamanlar derken hersey neden yoz, bu kadar boş, ve yakıcı, yıkıcı..

Sevdim hoşlandım dediğin; dediği; andan itibaren ne oluyor da bir anda bastıgın toprak ayaklarının altından yok oluyor? Kendinle ve anlamdıgın bir konu ile ilgili, acaba nedir? , sorularınla başbaşa içine sıkıntı, gögsüne kocaman bir danua oturmuşcasına şaşkın ve kişiliğine saygısızlık edilmiş hissediyorsun?

Doğru şudur, yanlış budur düşüncelerine dalıp,yaptıklarımın hepten mi yanlış, kapalı ol derken, ilşki mi yaşıyorum çelişki mi?

Hayat basit, onu zorlaştıran, kandırmaya çalışan cidden sakil duruyor, ve olumsuz bir şekilde parlıyor, gözleri yoran florasans ışığı gibi. Başını ağrıtıyor.

İlişki nedir ki? Benim tanımım sağlıklı kadın erkek ilşkisinde, ağarlığı yükü olmayan, birbirini görmek isteyen ve ya istemdiği anlarda da bunu söyleyen sağlıklı kadın erkek arası kurulan cümleler, gidilen sinemalar, edilen danslar, kapanan gözler, verilen bornozlar, yazılan mesajlar. İlişki ne değil, sessizlik değil, ben yok oldum, sen düşün de bul demek değil, camları sıkı kapatıp, üzerine de hiç gereği yokken bir de panjurları indirmek hiç değil. Positifte başlayan duyguların, negatife geçmeye ve ya sıfır noktasına geldiğini karşıya iletme ve gitme cesareti bence ilişki.

Herkesin kendini gizleyerek “güçlü” kaldığı bir dünya istemiyorum. Bakışlarında gördüğümün, sözlerindeki anlamın altında rüzgarlar esmesin, açık ve perdesiz paylaşımlar olsun,
gerçek insanlar olsun istiyorum. Mecbur kaldığında gönülsüzce yapılan kısa mesaj acıklamaları değil.


Çaba ile çözmek değil, gönüllü paylaşımların, kendi gizli bahcelerin açıldıgı, bu bahcede karsılaştıgım yabanı otlardan, ısırganlardan oluşan, kopuk kopuk ruh hallerinin altını acıp, orda olmam gerekirse, emek vermek istiyorum. Destek olmak, güvenmek, bilmek istiyorum, kendimle değil, o’nunla dans etmek istiyorum.